Rengi solgun, hareketleri yavaş
Kurumuş bir ot üzerinde hayat,
Hovarda rüzgarların esişi kadar —
Samimiyetsiz, uykulu ve sinirli gibi,
Ölüme gidiyor usulca, görünen o ki.
Yalın!
Ve gözlerinin:
Gözlerinin güzelliği ki bir başına
Bıraktığı bu dünyanın
Tek ışıltılı, tek hakim ve tek hür
Parlaklığıydı.
Yollar dağınık, derya kuru, mevsim ağır
Yüreğim darmadağın, ‘her zaman olduğu’ gibi
Lakin bilirsin, bu ruh buna pek alışıktır.
İstemem daha fazla görmeyi, önümü gök kapatır
Tıpkı toprak yerde biten masum bir gül gibi,
Bir akşamüstü bıraktım seni,
Gözlerim iki akarsu gibi çağladı gece
Sessizlikle yeminler ettim kendime
Bir akşamüstü bıraktım seni.
Bir akşamüstü bıraktım sesini
Güneşin ve yıldızların en altında,
Seni seyretmek bir gün ışığında
Yahut — bir nebze pırıltıda,
Sokak lambalarının kenarında
Soluk bir ateş önünde.
Görüyorum seni, parça parça
Düşmedin ki tutayım, tutmalıyım gökyüzündeki seni
Kıymet bilmez, o pamuk gibi bulutların her biri.
Ağır ağır kaynaşır insan ağır ağır geceye doğru
Bir derin duygudur, anlatır, akıllardan huyunu.
Söylediklerini yapmaz, yer yer unutur
Onun bu aklının dibi, gökyüzünü kurutur,
Masumdur ve pekala pek saf
Yahut benliğini insanlara böyle yutturur.
Endamı şu doğan güneşle boy ölçüşür,
Yorgunum, halbuki pek bir şey yapmadım,
Yarı ölüyüm, hissetmiyor, uğraşmıyorum.
Ne var ki — bazen, beklemek gerekirken,
İnadına — durmadan, ilerliyorum.
Oysa zamanın bu kurnaz huyunu biliyorum,
Buna rağmen üstüne onunla oynuyorum.
Gökten aşağıya damla damla düştü yağmur.
Kuşların sesleri kesildi birden
Hüzün, dört bir yanın, dört yanını sardı
Hiçbir şeye haber vermeden.
Gözlerinin üstünden yavaşça düşer,
Bir nice yağmur damlası melun melun
Sevda diye nice dağlar deler
Işıktan parlak bakışların.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!