Yaşlı kadın, her gün öğle vakti balkona çıkıp, yürümekte zorlandığı ayaklarını güneşe uzatıyor, gün ışığının yaşlı kemiklerine ulaşmasındaki rahatlığı hissederken, radyodaki eski şarkılara kapılıp gidiyordu.
O şarkılarda geçip giden ömrünün sevincini, kederini buluyor... Bazen gülümsüyor, bazen de hüzünleniyordu...
Güneş en çok da dizlerine iyi geliyordu... Gevşeyen dizlerinin üstünde sevecenlikle ellerini gezdirirken, gözleri dizlerinde kalmış yara izlerine takıldı... Ne garipti ki , her yaranın tarihini , zamanını dün gibi anımsıyordu... Oysa kadın son günlerde gözlüğünü, anahtarını nereye koyduğunu bile anımsamıyor... Hatta gözünde gözlük, gözlüğünü aradığı oluyordu...
"Bu yara" dedi..."İlkokul üçüncü sınıfta olmuştu. Mikrop kapmıştı da zor iyileşmişti... "annem pek ilgilenmemişti" derken ... gözleri doldu...Bir yanı halen çocuktu...Oysa anasının işi başından aşkındı...
Ardından öbür dizindeki yara izine takıldı gözleri.. Yüzüne minnet dolu bir tebessüm yayıldı...
"Bu da ayağımdaki nalınlarla koşarken düştüğümde olmuştu" diye fısıldadı... Yaranın üstüne defterinden kopardığı kağıt parçasını koyduğunu anımsadı...
Kağıt eve gidinceye kadar yarasına yapışmıştı... Kağıdı bir türlü çıkaramıyordu... Uğraştıkça canı yanıyordu...
İmdadına nenesi yetişmişti... Biraz zeytin yağıyla, hem kağıdı hem kağıdın kenarından, yarasını yağlamıştı... Biraz bekleyince kağıt çabucak çıkmıştı...
Düşündü... Bazı yaralar can yakarken , bazı yaralar insana sevildiğini anımsatıyordu...
"Sevilmek "dedi..."Bizim zamanımızda kaç çocuk sevildiğini bildi ki..." diye düşündü...
"Yok! "dedi... "Neneli dedeli evlerde büyümek bizim en büyük şanımızdı...biri göz ardı etse, diğeri o boşluğu dolduruyordu" diye düşünürken yara izleriyle barıştı...Onları sevecenlikle okşadı...
Şimdilerde çocuklar daha yalnızdı... Ana- baba işte... Çocuklar okuldan döndüklerinde , boyunlarına astıkları anahtarla, suskun evlere giriyorlar...Okul giysilerindeki düğmeleri çözmekte zorlanıyorlardı...
Saçlarına şefkatle uzanan bir elden, "çok terlemişsin, hadi yüzünü yıka" diyen, sevecen bir sesten uzaktılar...
" Hıh! çekirdek aileymiş " dedi... 'Yalnız evlerin, yalnız çocukları' diye fısıldadı...
Radyoya kulak verdi...Hayatta olmayan sanatçı, gür sesiyle ;
" Çocukluğum, çocukluğum / Eksik bir şey var, bilemiyorum" diyordu...
Yaşlı kadın yüzünde biriken terleri sildi... Yumuşamış dizleriyle kolayca yerinden kalkarken...
"Hep bir eksik!... Hep bir eksik!... Kim tam ki ?" diye mırıldandı...
Kendi çocuğunu düşündü...
"Bu aklımla, bu imkanlarımla yeniden büyütmek isterdim" dedi demesine de... ardından derin bir "Heyhat!" çıktı ağzından...
Kayıt Tarihi : 3.2.2025 11:50:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Birleşmiyor bir türlü.
Aslında birleşse aşılmaz dağlar aşılır, kuruyan göller dolar, sevgisiz yürekler ısınır.
Hani bir şiir vardı ya. Aklımda kalan bir iki dizesini yazayım ve devam edeyim.
"Hava bedava, su bedava
Bedava yaşıyoruz ne güzel…"
Günümüze gelince neredeyse havayı da satın almak zorunda kalacağız.
Barajlar kurudu, gönüllerdeki sevgi gibi.
Anneler babalar ya sevmeyi unuttular, ya aşırıya kaçarak çocukları oyuncaklara boğdular, sevgi adına, büyüklük adına.
Bırakın çocukları, çocuk arabasındaki bebeklerin elinde telefonlar. Elinden alınca ağlayan bir çocukluk nesli.
Kucağın sıcaklığını, kalbin sevgisini, nefesin okşayıcılığını hissetmeden büyüyen bir nesil.
Yaralansa, geçsin diye ne öpen anne, ne baba...
Hazırdan bir yara bandı. Yapıştır gitsin.
Yaşlılara hürmet mi?
Onlar eskidiler. Bilmezler hayatı, hayatın gerçeklerini.
Bilmezler günün şartlarını, değişen teknolojiyi ve yaşayış biçimini.
Onlar geçmişte kalmış, maziye gömülmüş, yenilere ayak uyduramayan sadece dünün büyükleri. Onların dünyası ile yenilerin dünyası örtüşmez.
Ah, o yaralar!..
Ah, o hatıralar!...
Nerede o neneler, dedeler?..
Tecrübenin yok sayıldığı yerde, enerjinin hükmü gençlik ateşi gibi söner gider.
Kimleri kaybetmedik ki, eskilerin çağına gelinceye kadar...
Bizler de eskidik.
Bizler de mazi olmak üzereyiz, hatta olduk bile.
Suyumuz pahalı.
Şimdilik havamız bedava.
Güneşimiz de ısıtıyor bizi ve yüreklerimizi.
İnşallah onları da elimizden almazlar.
. . .
Dertleşmiş olduk değerli Hümeyra Hanım öğretmenim.
Havanız berrak, güneşiniz sıcak olsun.
Suyunuz içilir, günleriniz seçilir olsun.
Gönlünüz şen, mevsiminiz gülşen olsun.
En içten sevgi, saygı ve selamlarımla.
Hikmet Çiftçi - 2 Aralık 2025
Sevebilmeli…
Kuluçkadaki tavuk hassasiyetiyle
Olduğu kadar
Ölene kadar
Eksiklere de ‘heyhat’lara da yeniden başlayabilmeli
Verebilmeli…
Tebrikler
sayın: Hümeyra Gün
Her zaman seçkin eserlere imzasını atan usta kaleminize yakışan güzel bir yazı asılmış sayfaya. Kabuk Bağlayan Yaralar Da Kanar başlıklı yazınızı beğenerek, emeğinize ve sanatınıza saygı duyarak ilgiyle okudum. Kalemin duygulu, vurgulu ve edebi gücünü gözler önüne seren seçkin bir eser gün ışığına kavuşmuş. Duygu yüklü şiirinize beğeni bırakıyor ve tam puanla emeğinizi selamlıyor ve yazınızı antolojime ekliyorum.
Şiir sanat ve hayat yolunuz su gibi açık ve Güneş gibi aydınlık olsun.
Tebrik eder başarılarınızın devamını dilerim.
Her şey sizin ve sevdiklerinizin gönlüne göre olsun efendim.
Sevgi ve saygılarımla.
Dr. İrfan Yılmaz. Bodrum.
Çocuklar
Karıncalar
Yaşlılar evin bereketidir, incitmeyin derdi hep...
HEYHAT!
Çocuklarımızı beton yığınlarına, modern hapishanelere kilitledik
Herşeyi önlerine serdik
Eksiklerini gideremedik...
Oysa gözlerine bakmak, yüreklerine dokunmak, ruhlarını okşamak, sevmek yalnızca sevmekti mesele...
Ne çok ortak yaramız var kabuk tutmayan ...
Emeğinize, yüreğinize sağlık öğretmenim
Selam ve sevgilerle...
Ve
Çocuklar
Yaşlılar
Karıncalar evin bereketidir, incitmeyin deyişleri...
..../...
Heyhat!
Çekirdek aile dedik
Çocuklarımızı beton yığınlarına
Modern hapishanelare kilitledik
Herşeyi sunduk önlerine
Eksiğini gideremedik...
Oysa gözüne bakmak, yüreğine dokunmak, ruhunu okşamak, sevmekti bütün mesele...
Emeğinize, yüreğinize sağlık öğretmenim
Ne çok ortak yaramız var kabuk tutmayan...
Emeğinize, yüreğinize sağlık
Selam ve sevgilerle...
TÜM YORUMLAR (9)