Bir deniz bekliyorduk. Duvara çarpıp ölmesi gibi
özgürlüğüne uçan bir kuşun. Anlamın
düğüm olduğu zamanlar. Bütün yaraları
denedim. Ağzımda kan tadı. Saklanacak
o su kıyısı uzakta. Dağıldım
yaşlandığım yol için. Hangi çağa gittiysem
gülünçtü tarih baktıkça insanlara.
Her zaman yanımızda olacak kadının
her yerde yanında olmaya ant içtiğimiz
üç ayaklı dünya adaletiydi sevdamız;
sen,
ben,
gölgen-gölgem..
Devamını Oku
her yerde yanında olmaya ant içtiğimiz
üç ayaklı dünya adaletiydi sevdamız;
sen,
ben,
gölgen-gölgem..
Sitede şiir ve şair kıtlığı yaşandığı iddiaları doğru galiba? Bu garip yazı da günün şiir seçildiğine göre, bu ihtimal ve iddialarda gerçek payı var gibi?
derinlere götüren bir şiir,kutluyorum...
her kum tanesinin sakladığı çölde korkaklığımın tek nedenisin sen.....gelmeyi şimdi aslında beklediğim..tenimin altındasın sen..........tenimin altında bir şiir...tenimin altında bir şair...veysel çolak.
Birine ayaküstü uğrayıp ayrıldığınızda ' Ateş almaya mı geldin?' sitemiyle karşılaşırsınız. Dostunuz sizi özlemiştir, çıkıp gelişinizden ne denli hoşnut kalmışsa ani gidişinizden o denli memnuniyetsizlik duymuştur. Kendisiyle biraz daha vakit geçirmenizi istemektedir. Anlamlı ve güzel vakit. Hoşça vakit.
Bir şiire uğradığınızda, alacağınızı bir an önce alıp gitmek isteyebilirsiniz. Bu da bir haktır ve kimi şiir size beklediğinizi hemen verir gerçekten. Öylesine açık, etkileyici ve çarpıcıdır ki sarsılır ayrılırsınız. İkinci gelişinizde aslında o kadar da açık olmadığını, daha derinde bir katmanda yeniden bir basınca dayanmanız gerektiğini fark etseniz bile. Görkemli örnekleri vardır bu şiirlerin. Öylesine görkemlidirler ki bir anlamda zarar verirler bize. Karşımıza aynı yüzle çıkmayan şiirlere karşı bir hoşgörüsüzlük, dayanıksızlık hali yaratırlar; geliştirirler.
Gül elbette güzeldir. Ne var ki her şiir “al gülünü ver gülümü,” türünden kısacık ilişkiler kurmak istemez sizinle. O daha çok “ateş almaya mı geldin, “ diye sorma eğilimindedir. Ateşe dalıp gittikçe kıvılcımların sıçramaya devam ettiğini göreceksiniz. Ve gözünüzü alan yepyeni pırıltılarla defalarca büyüleneceksiniz. Uzayıp giden bir ilişki.
“Bir deniz bekliyorduk. Duvara çarpıp ölmesi gibi
özgürlüğüne uçan bir kuşun. Anlamın
düğüm olduğu zamanlar. Bütün yaraları
denedim. Ağzımda kan tadı. Saklanacak
o su kıyısı uzakta. Dağıldım
yaşlandığım yol için. Hangi çağa gittiysem
gülünçtü tarih baktıkça insanlara.
Acının yurdu aşklar, yağmurun kırdığı
görüntü, cinayetlerin karaladığı atlas.”
Alıntıladığım bölüm boyunca bunu yapıyor Veysel Çolak. Ya bizzat yorulduğundan, ya okuru daha fazla yormak istemediğinden vazgeçmiş sonrasında ve klasik biçeme dönüş yapmış. Bir eleştiri alacaksa bu noktada almalı. O da belki. (Ne güzel gidiyordun, niye vazgeçtin?)
İlk dizeyi ve aynı yöntemle sonraki her dizeyi kesintisiz okuyalım. Duvara çarpıp ölecek olan denizdir, beklediğimiz. (özgürlüğüne uçan bir kuş gibi ölecek bu deniz)
Özgürlüğüne uçan kuş anlamdır ikinci dizede ve bu durumda anlamı bekliyorduk. Duvara çarpıp ölecek olan da odur.
Ağzımda kan tadı, saklanacak… (saklanmalı çünkü olumsuz / saklanmalı çünkü değerli ) diye düşünebilirsiniz.
Saklanacak su kıyısı uzakta, (bu yüzden) dağıldım… diye düşünebilirsiniz.
Kesintili ve kesintisiz her okumada anlamın, verilen duygunun çeşitlendiğini gözlerinizdeki bakışın ışığı kadar renklendiğini göreceksiniz.
Ve.
Her ne kadar zaman zaman rastlantılar yardım etse de, dikkatli bir tasarım, ince bir işçilik yatar bu tür şiirlerin arkasında.
Kısacası, “ceviz oynamaya geldim odana” türünden bir keyifle neşelenmek isteyenler için yazılmış şiir değildir bu.
Sayın öğretmene Uygar Yıldız'a tüm kalbimle katılıyorum.Türkçe ekleri dahi ne zaman nasıl ayrı yazacağını bilmeyen, 'on Türk şairi say' deseniz ikisinin bile adını telaffuz etmekten aciz,ama kendisi 350 şiir (!) sahibi insanların görüşlerine aldırmayınız.
Gönül akışı her ademde farklı tezahhürle satıra dönüşür.Aaradaki fark hissiyat birikimiyle görülür.Bu da okumak,çok çok şiir okumakla mümkündür.
En çok yazan olmak kimseyi şair yapmaz...
Sevgilerle
Elinize, yüreğinize sağlık Veysel Bey. Bir edebiyat öğretmeni, şiir tutkunu olarak onca, onlarca şiir okudum. Birçoğunu da beğendim. Heybemde biriktirdiğim şiirler kervanına bu şiiri de müsaadenizle katacağım.
Bizde genelde şiiri, mısraların alt alta, ahenkli şekilde dizilmesiyle oluşturulmuş bir yazın türü olarak görürler. Bu klasik anlayış, şiire vakıf şiirseverlerce pek de kabul görmez. Ben serbest tarzda da, aruzla da, heceyle de yazılmış şiirleri okurum, severim. Şimdi, sizi eleştirenler olmuş. Baktım da bazısı zevklerine hitap etmediğiniz için metninizi eleştirmiş. Bu gayet normal. Ne var ki bazısı da daha adını dahi doğru yazamazken sizi insafsızca eleştirme cüretini kendinde bulmuş. Suç yine de benim gibi edebiyat öğretmenlerinin. Öğrencilerimize ne şiir eleştirme yetisi kazandırabilmişiz, ne de adlarını doğru yazmayı öğretebilmişiz.
Elinize ve şair yüreğinize sağlık. Saygılarımla
Uygar YILDIZ
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Hindistan'da çok ünlü bir ressam varmış. Herkes bu ressamın yapıtlarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş ve onu 'Renklerin Ustası' anlamına gelen Ranga Geleri olarak tanısa da kısaca Ranga Guru derlermiş. Onun yetiştirdiği bir ressam olan Racigi ise artik eğitimini tamamlamış ve son resmini bitirerek Ranga Guru'ya götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş. Ranga Guru;
'Sen artık ressam sayılırsın Racagi. Artık senin resmini halk değerlendirecek.'
diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve meydanda en görünen yere koymasını istemiş. Yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Racigi denileni yapmış.
Racigi birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki tüm resim çarpılardan neredeyse görünmüyor. Çok üzülmüş tabii. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar sanki. Resmi alıp götürmüş Ranga Guru'ya ve ne kadar üzgün olduğunu belirtmiş. Ranga Guru üzülmemesini ve yeni bir resim yapmasını istemiş. Racigi yeniden yapmış resmi ve gene Ranga Guru'ya götürmüş.
Ranga Guru resmi tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş. Ama bu defa yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde yağlı boya, birkaç fırça ile birlikte insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Racigi denileni yapmış...
Birkaç gün sonra gittiği meydanda görmüş ki resmine hiç dokunulmamış, fırçalar da boyalar da bırakıldığı gibi duruyor. Çok sevinmiş ve koşarak Ranga Guru'ya gitmiş ve resme dokunulmadığını anlatmış. Ranga Guru demiş ki;'Sevgili Racigi, sen ilk resminde insanlara firsat verildiginde ne kadar acımasız eleştirebileceklerini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı... Oysa ikinci resminde onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin. Şunu hiç unutma sevgili Racigi, kötü yönde eleştirmek kolaydır, yapıcı eleştiride bulunmak ise eğitim gerektirir. '
- Alıntıdır -
.
.
.
.
.
.
HOŞUMA GİDEN ÇOK GÜZEL BİR YAZIYDI.....PAYLAŞMAK İSTEDİM SADECE....:))
.
.
.
.
.
VE HAYIRLI KANDİLLER ....
Hangi çağa gittiysem gülünçtü Pandora, en çokta elindeki kutusu. Değil mi Sinyali?!
'Kahrolsun bütün yaşasınlar..'
Şiir mi?!
Elbette şiir. Ara noktalar satır aralarına saklanmış başka şiir..ler.!
Kutlarım
aslında şiirde güzel konulara değinilmiş,ancak insanın kafası dağılıyor,yinede yüreğinize sağlık...
Bu şiir ile ilgili 40 tane yorum bulunmakta