Yazmak, hep bir şeye benzetmekti.
Bir nehrin akışını zamana,
Bir çiçeğin açışını umuda.
Her şey, bir kelimeye, bir dizeye sığardı.
Ta ki sen gelene dek.
Uykuya daldım, ruhum gezindi.
Bir anda zihnimde sırlar çözüldü.
Gördüm o an ki, içimde gizli,
Tüm unutulanlar yeniden dizildi.
Geçmişle gelecek birleşti orda,
Gölgen düştü bu şehre,
Bir sükun indi üzerime.
Ne bir keder, ne bir neşe,
Sadece sen ve ben,
Bir zamanlar,
dünya ne hafif, ne kolaydı.
Senin omuzlarındayken, baba,
ne yük bilirdim, ne keder.
Gökkuşağı gibiydi her gün,
gölgen düşerdi üzerime, bir zırh gibi.
Dağlar aşındı, yüreğimdeki kor sönmedi,
Bu aşk başka, çaresiz bir türkü gibi dilimde.
Toprağın karası, güneşin alnı gibi kavrulur,
Bir yaralı keklik sesinde saklı kalan.
Hüznüm mü? O da bir çiçek, açar gece yarıları,
Yorgun gözlerim,
Hep aynı camdan yüzleri görüyor.
Konuşmalar,
Süslü bir ambalajın içinde,
Boş bir hediye.
Aklımda kalan bir rüzgar esintisi,
Gözümde bir şimşek çakımı.
O zamanlar, sonsuzluğa yürüyen bir kuş gibiydik,
Kanatlarımız gökyüzüne değdikçe,
Unutulmaz bir melodiye dönüşürdük.
Şimdi ise, o melodi sessiz bir fısıltı,
Göğün penceresi kapalı, dünya acı fısıltı.
Maskeli gülücükler, zehirli sözlerle.
Ey İsa'm, insanlık neye dönüştü böyle?
Sana uzanan eller, ihanetle dolu,
Dostluk ardında gizli, derin bir kuyu.
Gülüşün sahtesi olur,
Sözün yalanı gibi.
Ama mutluluk öz olur,
Senin o gönlün gibi.
Bir tebessüm değil ki bu,
Şimdi, tam şu an, kulağımda o tiz ses yankılanır,
Bir çocuk ağlar içimde, can evimden sızılar.
Hani derler ya, "iç ses", bu öyle değil, bir çığlık,
Kulaklarımı tıkasam nafile, bu derin bir ıslık.
Koşuyorum, evde odadan odaya, neye yarar bu telaş?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!