Üzüldüğüm zaman, içime attığım her şey bir tuğla gibi
Düşüyor şehrin sokaklarına
Kaslarım geriliyor, damarlarımda daralan nehirler
Ve canım acıyor, diyorum, canım acıyor
Sanki kemiklerimde bir çocuk ağlıyor sessizce.
Bir yumruk sıkıyorum avucumda, parmaklarım çatlıyor
Kırılan her eklem, içimdeki sesin haritasını çiziyor.
Ağrı öyle şiddetleniyor ki, bedenim bir çan kulesi
Her vuruşta sallanıyor, taşları dökülüyor kalbimin.
Sonra hafifliyor…
Hafiflediği an daha beter:
Acının sönmüş közünde, yanık kokusuyla yaşıyorum.
Biliyor musun, acıyı dinlediğimde
Kulak veriyorum tenimin çatlaklarına
Her çizgi bir nehir yatağı, her yara bir iklim.
Şehir susuyor, sokaklarımda yankılanan
Yalnızca rüzgârın taşıdığı fısıltılar:
"Hangi renk bu acı?" diye soruyorum,
Bulutlar gri, gökyüzü mor, ellerim bembeyaz.
Kim bilir, belki de acıların rengi
Dudaklarından düşen bir kelimedir
Kırmızı çizgilerle çekilmiş sınırlar gibi.
Geçici olan, bir yağmur damlası kadar şeffaf
Ama kalıcı olan, camın içinde donmuş bir çiçek.
Ve insan, kırıldıkça kendi gölgesini taşıyor
Sırtında bir ömür.
Bu şehirde susmak, bir duvar örmek gibi
Taş taş üstüne koyup içimi örtbas etmek.
Ama bilirim en sağlam duvarlar bile
Bir gülün köküyle çatlar.
Şimdi soruyorum
Hangi acı daha ağır?
Bedenin çürüyen kemiği mi,
Yoksa ruhun üşüyen çığlığı mı?
Her yara, sökülen bir dikiş değil
Yeniden dokunan bir kumaştır.
Ağrılarım geçmese de
Öğrendim ki damarlarımda akan
Sadece kan değil, bir direnişin şiiri.
Ve biliyorum,
En derin çatlaklardan bile sızar ışık
Usulca, inadına.
Kayıt Tarihi : 28.4.2025 14:01:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!