kaç gece sabahla güreşti, kaç acı dille şerbetlendi…hangi yıkıntımızdı ütümüze çöken hangi yılgın rüzgarımızdı bizi bizden eden…beklide de balık tuttuk kendi göletimizde bir sandal yapıp bıraktık biraz sukunete…sonra bozuldu sıkıldık aynı döngüden bir adım attık çıktık kıyıya…sandık ki yokluğumuz adam etti terk ettiklerimiz, ama olmadı bıraktığımız yerde bulduk çilekeş saatlerimizi…
baktık ki olmayacak böyle, bir baltaya sap olalım istedik…girdik bir çadıra…galip aramadık nedense mağlubiyetimiz sırıtıyordu aynaya her geçişimizde…
sonra boğulduk yine, hayatı aradık güzelliği aynı zamanda yormayacak bir sevgiliyi..ama sevgiler hep yorgundu…kendine küsmüş aşklardı karşılayan…çalamadık neşeyi dalındayken…tutamadık seveni bulduğumuzda elinde…giden gitmişti haber bile vermeden…
bizi kendi halimize bırakıp, acılarımızla iyice harcımıza katıp…yalnızdık boğuluyorduk daralmıştık…dağlrın doruklarında yanıyordu kandilimiz…umut kıvılcımları bile sönüktü…yeni baştan doğmayı arzu ettik…gidenleri kolundan tutup oturmak için…
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta