Bana öyle bir bilim söyle ki;
Neden senin gözlerinde,
İçimdeki gökkuşağını gördüğümü anlatsın.
Sonra, o her rengin, her tonu ile,
Yıldızları nasıl boyayabildiği mi?
Bir sonbahar kokusu,
Yere düşen yaprak hüznü,
Belki de özgürlüğü,
Sarıyor ruhumuzu.
Gel git akıllarımız,
Sen sabahın ayazında,
Göçebe ruhumda açmış
Mor çiçeğin yaprağına,
Düşen bir çiğ damlasısın.
Ben şimdi sana nasıl anlatayım,
Şimdi vazgeçmek vakti.
Senden, benden, bizden,
Her şeyden.
Lacivert bir akşam üstü,
Dudaklarımda tarifsiz bir tebessüm,
Adımlarım, göğe doğru koşarken.
Bir şey var;
Tam orada,
Yıldızların arasında,
Yakın.
Hani elini uzatsan,
Konuşacak gözleri.
Biliyorum,
İçimin acıdığı kadar,
Acıyor için.
Özlendiğin kadar,
Belki de fazla,
Özlüyorsun…
Sessizdir geceler.
Kahkahaları da, hıçkırıkları da,
Dinler.
Dilsizdir geceler.
Kimseleri de, kimsesizlikleride,
İçimde çağlayan bu hüzün,
Dağlardan daha büyük,
Lavlardan daha kor.
Dokunsalar ağlayacağım derler ya,
Gözyaşlarım; dokunmasalar da,
Cümleler kuruyorsun; eksik…
Hiç konuşmuyorsun; fazla…
Bir delinin kuyuya attığı,
Taş mıyım yoksa?
Diyelim ki öyle,
Kırk akıllı nerede?
Aşka aşık yaşıyorsan,
Gönüllere giriyorsan,
Kırılsan da seviyorsan,
Seni tanıyorum…
Mum gibi yanıyorsan,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!