Tutundugum salıncakta elime dolanan bu söz
Binlerce birbirine sarmalanan manada
Yeter ki düşmeyeyim denen o depreniş
Yeter ki yağmur damlası gibi asılı kalsam,
Sızmasam dudaklara
Diyen bir tükeniş söz.
Buldu yine beni ahlar!
Hançer saplanınca sırtıma
Sıkıca, iyice kavranmış tekrar tekrar.
Dönüp baktığımda ardıma
Günahsız bir çocuk bakar.
Kenarında, köşesinde vardı umutsuzluk...
Karıştır en büyük kitabın
Göğüs kafesin.
Sanırsın bir büyük akşam!
Kederim kara tahtam,
Mürekkebini camdan alınca nefesin,
Saadetlerle avuttum kendimi
Bilmem bu şehrin neresindesin
Zifiri karanlığımda kalan
Sessiz haykırışlarımda yerin
Bu şehri sen mahvedeceksin
Çakmağı çakınca
Gelmiyorsa ateş dostum,
Havada bulamadık mı seni!
İçinde nice ceset yığınlarımı
Var böyle?
Mezar taşının ateşi,
Çal, bu gece daha çal
Çal, ay ışısın.
Tenine karanlık gibi loş,
Hüzün, anı, yanlızlık kalsın.
Koy bir kadehe daha gözlerini,
Bir sıcak çay iç, dertliysen
Oda senin gibi dertli
Yoksa bir kaşığa dayanır,
Türkü tüttürür müydü?
Ateşinde demlendiysen, dertli
Bilmiyorum
Bir ceylanın neden nehirlerde dolaştığını
Tek başına,
Alabildiğine umursamazcasına,
Orman gömleğini
Üstünden çıkartırcasına,
Dünyada toplanmayan bir çiçek verdi
Hikaye anlatmadı koşulan kırda
Yada uçurumdan atlanmadı romanın sonunda
Uzanan elleride degildi
Yabancı, dolaştırmadı adresi
Sere serpe sarp yoldan koşarak
Ne istiyorsun dedi bana
Örtmüş yüzünü çocuk gelinin
Evlenmiyorsun sen!
Oda gelinlik değil aslında
Kokmuş beyninle
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!