Gurbet
Ben yolların yürüttüğü gurbetim
Kavidir, idrâk edip bilen gelsin
Tenhaların büyüttüğü gurbetim
Şeyda gibi kaygısın silen gelsin
Kalbim kanar her gece estiğinde gurbetim
Yittiğim sokağında yârim ağlar, ben yetim
Yükün atar üstüme, adımlarım bezdirir
Acz içinde derdimi diyar diyar gezdirir
Belirgin izler kalır, götürürken öteler
Muhacir yüreğimintoprağını örteler
Ey gurbet!
Ateş dolar heybeme, pervasız bir acısın
Firkatime nişâne, en aşikâr sancısın
Çetelesin tutarım geçtiğim her durağın
Hicrana bulanan yüreğim ki; darmadağın
Menzil çürür kahrımdan, elemim biriktirir
Titrer sürgünümde cân, vuslatım geciktirir
Aklaryalnızlığımın dökülür saçlarına
Nice bozgunlar değer dilimin uçlarına
Ey gurbet!
Ahvalimdir bu gelen, kırk yamalı bohçayım
Suskunluğum sebebi, en değersiz akçeyim
Uykularım avare, düşlerimde üşürüm
Ehl-i harap hâlimle kiminle görüşürüm?
Acılar kumaşını giydirir bedenime
Terk ediliş ve ziyân boşalır nedenime
Soğuk bir rüzgâr eser, sisler gönül dağımı
Yolum karanlığında kim yakar çerağı mı?
Ey gurbet!
Yükün ağır kalbime, ebedi bir vaveylâ
Kuruyan bir çeşmeyim, ne bilsin bunu Leylâ?
Korkularım amansız, halay çeker içimde
Mihneti tadan göğüm şimdi gergin biçimde
Yüreğimin taşları oynasa da yerinden
Asırlık hüzünlerim döner mi seferinden?
Bilmiyorum, ne zaman dinecek ağrılarım?
Belki akşam sabaha yokluğumu bağlarım
Ey gurbet!
Cân evime gün, ay, yıl zemheri dökülüyor
Bağımda ki fidanlar kökünden sökülüyor
Feryadımdır duyulan, hüzün yurdundan sesim
Esrarlı saatlerden boşalıyor nefesim
Kör kuyularda kalbim, kan damlatır her gece
Yenilgim ki; pek yaman! Sırlanır şimdi hece
Zeval dokunuşları, şiirim de mahşerim
Âşıklar devranının ocağında pişerim
Ey gurbet!
Omuzlarıma çöken hasret dağımın karı
İçin için yanarım soluyorken efkârı
Ve Şair:
Yüreğimin sesi hüzün doludur
Gurbet kazınmıştır dudaklarına
O’nu yazmak hikâyemin yoludur
Islaklık yakışır yanaklarına.
Kefensiz duyguların, şimdi kendinden emin
Sussan, biter mi derdi avare mevsimlerin?
Kuşku mesken eylerken ruhunun yamacını
Bir Lokman yetirir mi derdinin ilacını?
Derûnî bir sevdan var, söze yansıyan izi
Bir tutam değse eğer; konuşturur dilsizi
Ey şair!
Meczubane bakarsan, mukadderat bu dersin
Fikrin zâyi olmadan gönüllere ekersin
Yüreğinde yalnızlık, yangın yeri, yığınak
Hani, nerde ışığın? Ferahfezâ sığınak
Dayanılmaz bir yazgı, uzatır gecelerin
Mevsim gurbet getirir, fersizdir hecelerin
Kuşatıyor çevreni, korku, ürperiş, acı
Kalbe düşen vehimle yol içine yabancı
Ey şair!
Ruhuna nazar etsin hû çeken bir dervişân
Akla ziyân halinle mısraların perişân
Endişe sağanağı damarların doldurur
Cevr ü cefâ, ruhuna saçın başın yoldurur
Gören var mı acaba aşkın dervişlerini?
Kim tüketir bu yolun yokuş; yenişlerini?
Kaçıyorsun kendinden, gölgeni bırakarak
Ruhunun sokağından sonsuzluğa çıkarak
Ey şair!
Sakın bozma yeminin, Yasinler okunmadan
Sere serpe ruhuna melekler dokunmadan
Vadileri doldursun ırmağının akışı
Hangi kâlem resmeder, bu delice kalkışı?
Sözün karanlıkları aydınlığa bürünsün
Şarkın en garip yüzü şiirinden görünsün
Ozanlar seslendirsin sıla kokangayeni
Yıldızlarla süslenip gökte duranpâyeni
Ey şair!
Bak! Geliyor Nevbahar, cemre düşsün dalına
Gün yeniden çalmalı dağlarının alnına
Uzakların yüküyle korkutulan kâlemsin
Şimdi soylu ve özgün, okutulan kâlemsin
Tüm edipler imrenip bakakalsın şaire
Gergef gibi işlenen bu nadide şiire
Son duanı uçursan, kül rengi bir emanla
Cümle âlem şen olsun muştulu bir zamanla
Ey şair!
Ab-ı hayat olasın âşıkların diline
Toy düğünde dolasın mızrabının teline.
Mehmet Yaşar Genç
Kayıt Tarihi : 1.4.2023 16:46:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!