Attan inip eşeğe
Binene selam olsun
Kuru yerde döşeğe
Sinene selam olsun
Bir koyup hiç alana
Aşk kapıyı çalınca buyur etmemek olmaz!
Yâr peşimden gel derse, hemen gitmemek olmaz!
Yâr yolunda yürürken varsın yorulsun gönül,
Bir ateşten ateşe adım atmamak olmaz!
Yıllar önce...
Yaşlı bir budamacı tanımıştım...
Nasırlı, yorgun ve öksüz ellerinde,
Çeliğinin parıltısı kadar müşfik bir makas...
Kestiği her dal, yeni bir sürgün için umut!
Yaralanırken dirilmek buymuş düşününce,
Farkı, fark edecek yâri ararım;
Şiirlerim yasta, hece perişan…
Sevenim yok ise, neye yararım?
Cahil ömrüm, gündüz-gece perişan…
Anladım… Farkı, fark edenlerdensin…
-Safder Ağabeyime...
Güz günü kırkılmış koyun gibiyim,
Her hesap çetrefil, her kapı duvar...
Zincire vurulmuş boyun gibiyim,
İsyan etme derler... Söylesem ne var?
Sırt sırta vermiş, suskun,
İğdeler ve zeytinler....
Zannedersin ki küskün,
Kim konuşur? Kim dinler?
Geç baharın yağmuru,
Emreyledi Yaradan,
Dünyaya geliverdim...
Sütün emdim anadan,
Gül yüze gülüverdim...
Emekledim evvelâ,
Elde kaldı... Elde kaldı!
Türküm soldu telde kaldı...
Özüm sözüm ziyan oldu,
Sesim esen yelde kaldı...
İçimdeki gurbetin,
Bir sılası var mıdır?
Bu tarifsiz hasretin,
Fasılası var mıdır?
Derilmeyen meyve gibi,
Dalda çürü, dalda çürü!
Delik deşik heybe gibi,
Ardın sıra yolda sürü!




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!