Ne zaman gurbet üzerine bir ezgi dinlesem; ne zaman ayrılık temasına bir eser yazsam, yüregimde fırtınalar kopar. Evet sevgili dostlar, kültür-sanat-edebiyat yaşamını göçmen olarak sürdürmek zorunda kalan bir ‘gurbet kuşu’olarak, hep ayrılık acısıyla şakıdım durdum,‘yaralı Turna’lar misali... Kimisi ekonomik, kimisi sosyal nedenlerden dolayı göç ettiler, yabancısı oldukları yaban ellere....
Kimimiz de, yaşanası bir memleket ve insanlığın boy verdiği bir dünya mücadelesinden dolayı diyarı gurbetleri boylamak zorunda bırakıldık! Dahası ‘sevgi, kardeşlik ve paylaşım’ gülleri nin katmer açtığı; dostluk ve barış bağımızda, memleket sevgi siyle, dostça ve insanca yaşamda özgürce şakımak istedik gök yüzünde korkusuzca uçan kuşlar gibi. Ama, heyhat kafese tıktılar dünyanın egemenleri! Evrende havayı bile parsellediler adeta. ‘Sevgi, dostluk ve kardeşlik kuşları’ uçmasın diye! Ama, boşunadır bu paslı kafesler! İnsanlığın sevgi, esenlik ve kardeşlik ateşini kimse söndüre
mez! O ateş, ‘yakanı da’ yakar! Güzel bir halk değimi var: Biri yer, biri bakar; kıyamet ondan kopar!
Ayrılık üzerine bir şiir yazdığımda, sazın perdelerinde, sesin nağmelerinde besteye döktüğümde notalar uçuşur, alır beni götürür doğduğum yerlere. Bendine sığmaz; sel olur akar nehirlere!
Dalar giderim, Özlemden yaralarımı dalayarak! Ayrılık, hasret şarkılarımı sulayarak! ...
Gönül garip, yar garip,yaran garip...
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun?



