Özlemler hayallerin
Hayaller de kaderin
Ne kadar çok soluksuz
Peşinde hep korkusuz
Durmadan sürüklenir
Bir dağ gibi yüklenir
Ben bir bilinmez yerdeyim
Ne hasretinde yanan mecnun
Ne de mahpushanede köleyim
Sadece serseri bir yolun
Pençesinde bir divaneyim
Nerede, hangi zamandasın?
Düşün, ufkunla harbet
Varlığın hangi mânasındasın?
Bilmek istiyorsan iman et
Bâki bir hayata başlamak mı?
Ölümü bekle, biraz sabret
Ey ins, nerede, hangi zamandasın?
Kalbinle düşün, ruhunla idrâk et
Gölge eşyânın, hakikatındasın
Sönmeyen tek hakikate imân et
Şimdi tam dört yaşındasın
Nur tomurcuk; yusuf âsâf
Daha ömrün başındasın
Gözümüzde sürur ve saf
Haydi sıkı tut bakalım
Ardından düşen tüm satırlarımda
Yine seni karalıyorum seni
Fani ömrüm senin sokaklarında
Ezilen kupkuru bir yaprak gibi
Narin narin esiyor rüzgârında
On altı ağustos iki bin on altı bugün
Gökyüzüne ülkemin karanlıklar çöküyor
Ve birden adım bilinmez sözde bir örgütün
Üyesi şüphesiyle gölgesine düşüyor
On altı ağustos iki bin on altı bugün
Beyaz martıların şafağında birgün
Günlerden kırmızı vakit sehere uyandı
Havada rüzgâr hırsız kadar soğukkanlı
Siyah yakalı bir polis kapıma dayandı
Beyaz martıların şafağında birgün
Ne hasretlerden geçer
Ne yokluğa yanarım
Bir yanım ıssız göçer
Dağlanır diğer yarım
Ümit bende med cezir
Hurma ağacıydı oysa ki insanın en sadık halası
Bereketli beldenin masalımsı rüyasını fısıldardı hergün
Ne toprakta ne de Hişam Sarayında bitmezdi ün, ancak;
Alt edilmeliydi şehirler, düşler ve ne varsa bir yaşamda bölüştüğün
Vurulmalı mıydı sokakta babasıyla yürüyen masum çocuk?
Vurulmalıydı belki anaların evladına kömür karası yası




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!