Âgâh oldum da birden
Sâdra şifâ haberden
Ay parçası yusufçuk
Firâk etti gâibden
03 / Ekim / 2018
Ufuklarda bir sancak, sis ve perçem
Geliyor, geliyor şanlı atlılar
Zulmete perde, karanlığa da gem
Vuruyor, vuruyor şanlı atlılar
Önden gidenler yıldırım hızıyla
Ayrılık...
Ayrılığı cennetten ayrılan Hz.Adem'e sor
Oğlunu dalgaların pençesinde bırakan Nuh'a
Zindandaki Yusuf'a sor
Ve Yusuf'u için inleyen Hz.Yakub'a sor can!
Yüreğinin sesini susturmak için dağları oyan..
Seni anlatmak çok zor, yaşamadıkça
Seni yaşamak çok zor, alev alev yanmadıkça
Sen ki göklerde yıldız, dünyamıza aysın
Yedi yüzyıllık aşkın havasını taşıyansın
Sensin dünyadan zulmü kovanlara kucak açan
Mübarek dudaklarda müjdelenmiş sevdamızsın
Daracık oda izbe bir dünya; koğuş
Kesiksiz zaman ve soluksuz kabir
Zindan; dipsiz uçurumda kör doğuş
Ha bin yıl kalmışsın içinde ha bir!
Şu bizim koğuş hikayesi zor ve karışık
bu bir satranç masası
diktatöre göre
alt edilmeli düşman, ancak;
para, silah ve toprak
taktik ve strateji
açlık ve ölüm
ZÜBÜK PAŞA'YA
İster az ister çok yaşa
Vermedin kimseye rahat
Geldi mi hak vade başa
Azrailde mi kabahat?
İçimdeki derdime ortak ol gel
Dualarımla birleş, kalbimde derinleş
Dermanımsın benim; gözyaşımsın
Sensin benim gözlerime yeni bir eş.
Aradım aradım kimseyi bulamadım
Mezarda sessizce böcek
Yürürken gece sayıklar;
Der ki, elbet gün gelecek
Bu ölümü tadacaklar.
Gelmeden ölüm bilinmez
Şimdi sessiz ve derin bir çığlığın
İçine hapsedilmiş bir sancıyım
Sonu gelmez bitmez bu karanlığın
İçinde bilinmez bir yabancıyım
Hani nerede tüllenen şafaklar?




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!