Fevzi Günenç Şiirleri - Şair Fevzi Günenç

Fevzi Günenç

Acını tatmayayım Gönül

Zeliş anacığımızın bir sözü vardı hatırlar mısın Gönül?
'Allah acınızı tattırmaya yavrularııım...' derdi, parmağımıza diken batsa, bize sarılarak ağlaya ağlaya… Bunu çok içtenlikle söylerdi hem de.
Ben de sevdiklerim için bu dilekte bulunuyorum şimdi:
'Sevdiklerimin acısını tatmayayım.”

Devamını Oku
Fevzi Günenç

Bir zamanlar kentimde güncelliği öne çıkmış çok renkli bir isimdi Doktor Emin Kılıç Kale. Onun ismini öne çıkaranlar ise memleketin tek kurtuluşunu, Ata'ma atfettikleri bir sözü dillerine pelesenk yaparak “komünizmin başını ezmek”te gören, kendileri de bir “izm” yanlısı olmalarına karşın, tüm “izm”lere lanetler savuranlardı.
Bir zamanlar moda olan “nasyonal sosyalizm” yanlısıydılar onlar. Yani aşırı milliyetçi akımdan yanaydılar. “İzm”in Latince’de ”bilim” eki olduğunu bilmeyen ve “Lanet olsun nerede bir izm varsa” diye haykıranlardı onlar.
Oysa Emin Kılıç da bütün felsefeleri ve “izm”lere karşıydı. Emin Kılıç’a göre bütün felsefeler ve “izm”ler birer dedikoduydu. Emin Kılıç’a göre yalnız kendi felsefesi vardı. Eski Yunandan kalmış bir filozof değildi yalnızca Emin Kılıç Kale, o savaşçı, bir gaziydi! Antep harbinde önemli yrarlıklar göstermişti.
Bu bilisizliklerine karşın politik arenalarda en önde onlar vardı, basında en önde onlar vardı. Ağızlarına sakız edindikleri ilk sermayeleri de Doktor Emin Kılıç ile onun öğrencileriydi.
Oysa Emin Kılıç’ın politik yanı ağır basmazdı. Savunmak için söylemiyorum, o komünist bile değildi. Sadece son zamanlar hariç, hep Atatürkçü, ileri görüşlü, cumhuriyetten, laiklikten yana bir düşünürdü.
Hayat Dersleri adını verdiği bir düşün okulu vardı, eski Yunandaki filozofların felsefe okulları gibi. Buraya devam eden öğrencileri cehaletin pençesinden kurtarıp yurda, ulusa yararlı insanlara dönüştürmekti amacı.

Devamını Oku
Fevzi Günenç

İLK ŞİİRLERİM 1958-1960
Yıllar yılı devlet sırrı gibi sakladım o kitabımı herkesten. Yayımladıktan kısa bir süre sonra, hiç kimse görmesin. okumasın istlyordum bu şiirleri. Sanırım büyük ölçüde başardım da bunu. O kadar ki, benim kendi kütüphanemde bile barındırmadım 'Ben Seni Çok Seviyorum' adlı şiir kitabımı.
Derken aradan 44 yıl geçti, Ercüment Asaf Yanıç dost, benimle yeniden buluşturdu o eski şiir kitabımın bir kopyasını. Sanırım banışmıştık artık eski şiirlerimle. Onlardan kimilerinin birazcık kulağını çekerek, sizlerle paylaşmak istedim bunları. İşte antoloji.com'un bu bölümünde yer alan şiirlerim o şiirlerimdir. Sevgiyle...12.12.2004
FEVZİ GÜNENÇ


Devamını Oku
Fevzi Günenç

Düşman kurşunlarına bağrını açan kahraman Mustafa Yavuz

Adı Mustafa’ydı. Eğer soyadı yasası çıkmasaydı, elbette ki soyadı yerine babasının adıyla anılacaktı. Soyadı yasası çıkınca da Yavuz soyadıyla anıldı. Nereden geliyor Mustafa’nın Yavuz’luğu?
Cin gibi bir çocuktu o. Şimdilerde “süper aktif” diye anılan çocuklardan… Mahallede, okulda hiç bir akranı eline su dökemezdi onun. Her konuda başarılıydı. Derste, oyunda, koşuda, sapantaşı atmada, yüzmede…
Alleben Deresi’nin dili olsa da söylese… Onun zamanında da vardı elbette Alleben’in Yedi Söğüt Gölü, Sekiz Söğüt Gölü… Arkadaşları suları sığ olan Yedisöğüt’te yüzme konusunda duraksarken o, derinliği kendi boyunun iki katına ulaşan Sekiz Söğüt’te yüzmekten kaçınmazdı.
Ondan söz edilirken artık:

Devamını Oku
Fevzi Günenç

Sakar Ökkeşle Araptarlı Hasan

Antep Harbi’nde sadece büyükler savaşmadı. Kücük çocuklar da kendilerinden beklenmeyen yiğitlikler gösterdi. Kimi şehit oldu, kimi gazi…
İşte onlardan biri de Zekeriya Doğan.
Küçük Zekeriya, ölümden korkmayacak kadar yavuz bir çocuktu. Durmadan Heyeti Merkeziye’ye gidiyordu:
“Beni askere alın…”

Devamını Oku
Fevzi Günenç

“Müjdeci geliyor müjdeci! ” diye sevinirdi onu öteden gören savaşcı Antepliler. “Kim bilir yine ne güzel haberlerle geliyordur! ”
Moralleri iyice çökmüş olsa bile Memik Dayı’yı görür görmez yüzleri aydınlanır, göz bebekleri parlamaya başlardı hepsinin.
O gün de her zamanki gibi koşa koşa geldi Memik Dayı.
Başı kabak, ayağı çıplaktı. Şalvarı, gömleği lime limeydi. Ama o bunlardan şikâyetçi olmazdı hiç.. İyimserdi hep, gülümserdi hep… İyi haberler getirdiği belli olurdu her halinden...
“E. Anlat bakalım Memik Dayı,” dediler.
“Durun bre yiğitler. Bir soluk alayım hele. Hanek kaçmadı ya. Nasıl olsa hepsi bende. Hapsettim onları yüreğime. Bir bir anlatacağım gördüklerimi duyduklarımı…”

Devamını Oku
Fevzi Günenç

Kente ilk göçen akrabamız Şafık Dayım oldu. Gaziantep’e yerleştikten bir süre sonra yalnızca benim değil, artık herkesin “Şafık Dayı”sı olacaktı Şefik Günenç...
Çocukluk yıllarımda, her yaz uzun bir tatil için annemle köyümüze gittiğimizde, yanından ayırmazdı beni. Bağlara, bahçelere götürürdü.
Bir gün bostanda, koparttığı kırmızı bir meyveyi bana yedirişini hiç unutmam.
“Elma yer misin yeğenim? ”
“Yerim dayı...”
O güzelim kırmızı, tatlı elmayı yemek üzere ilk dişi attığımda, midem ağzıma gelmişti. Bu elma değil, domatesti!

Devamını Oku
Fevzi Günenç

Babamın en özden arkadaşlarından biriydi Nihat Tolonay. Kardeş gibiydiler. Gençliklerinde birlikte az ceviz kırmamışlardı…
Felek onları birbirinden ayırmıştı ama sonunda. Biri Gaziantep’te kalmış, öbürünü taa İstanbul’lara savurmuştu hayat rüzgârı. Ama yine de birbirlerine en az o gençlik yıllarındaki kadar bağlı kaldılar yaşamları boyunca ikisi de.
Ailece Gaziantep’e geldikleri her yaz tatilinde, Nihat amcam, ablası Fesiha öğretmenlerde kalmazdı da bizi seçerdi. Bu da bize gurur verirdi elbette.
Nihat amcayı cimri sanırdı tanıyanlar. Oysa cimri değil tutumluydu, akıllıydı. Örneğin bir jiletle yirmi kez tıraş olmak mümkünken, o neden bir ikincisine para versindi ki? ..
Nasıl başarırdı bunu? Çocuk yaşımın merakıyla tıraş boyunca izlerdim kendisini. Eski jiletini çıkartır, bunun iki yüzünü bir cama ya da aynaya süre süre perdahlardı. Jilet de böylece ilk günkü gibi keskin hale gelirdi. Usturalar da öyle keskinleştirilmiyor muydu?
Bir örnek daha: Nihat amcam hamallığı sevmezdi. Hediye vermeyi de severdi ayrıca Gaziantep’e, Kilis’e gelirken. Eşine, dostuna kutu kutu dağıtmak için şekerlemeler hazırlardı. Hacı Bekir damgasını taşımalıydı onun getirdiği şekerler. Yoksa İstanbul anmalığı olduğu nerde kalacak? .

Devamını Oku
Fevzi Günenç

Sanki kıpırdanmak bile istemeyen, kalın dudakları, açmaya zorlandığı uykulu gözleri vardı. Dudaklarını sadece çok önemli sözleri söylemek için kullanırdı.
“Gazetemi verir misin çocuk…”
İlk zamanlarda “çocuk” diye başlayan bu istem cümlesi, sonunda “Fevzi”ye dönüştü. Gözümde o kadar kocaman bir insandı ki, böylesine kocaman bir insanın bana adımla seslenmesi mutlu olmamı sağlardı.
Gazetesi Ulus’tu. Hiçbir zaman değiştirmedi onu. Öbür “Ulus” abonelerimiz gibi gazetesini tersine katlamazdı. Gazete başlığının okunacak biçimde katlanması doğaldı ona göre. Oysa DP iktidarı, kendilerine tavır alanalara, özellikle de memurlara şiddetli baskı uygulardı.
Ben alışkanlıkla, kendilerine zarar gelmesin, diye başlığı içe getirecek biçimde katlardım. O, düzeltir, başlığı dışa getirirdi. “Kimseden pervam yok” der gibiydi bunu yaparken.
Biliyordum. Bizim dükkandan çıkıp elli metre ilerimizdeki camlı kahveye gidecekti. Orada her zaman oturduğu arkadaşlarıyla buluşacaktı.

Devamını Oku
Fevzi Günenç

24 Zeki Savcının kulağına “şair olsun” diye şiir üfler babası

“Yıllardır öksüzsün, biz de öksüzüz/Matemin büyüktür, ağla Çankaya/Bu defa kül öksüz kaldın düpedüz/Coşkun seller gibi çağla Çankaya.
Ata’nın diktiği çiçekler, güller/Sarardı kurudu hep birer birer/Bu kadar ıssızlık, öksüzlük yeter/Ağla, yürekleri dağla Çankaya.
Sen idin bir zaman mutluluk yurdu/Hastalar göğsünde şifa bulurdu/O büyük halaskar, ilahi nurdu/Bu işi kadere bağla Çankaya.”
Yıllar önce, Zeki Savcı’nın yazdığı şiire bakın. Sanki yıllar önce yazmamış. Dirilmiş de bugün yazmış… O, Çankaya 1966’da bir büyük Cumhur’u yitirdiğimiz için yazmıştı. Bugün ise…

Devamını Oku