Sarıkamış - 1963        www.micingirt.com 
  Sevgi akışında cümle yıkık hor
Alevden zil sesi dil aha düştü
Siyonist siretler sabrı zorluyor
Hinlikler yemliyor dil vaha düştü
Bir bardak temiz su insanın varı
Olmalı vefakâr rengârenk nefes
 
Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili. O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır. Gelir  ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur. Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar. Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular yoktur. Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili. İnsan bir başka ışığa teslim olur...  
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...
Devamını Oku
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




eceli gelmiş
yer arıyor
bunlar nesli tükenen cinsi bu güzel ülkenin
güzel dile getirmişsiniz
tebrikler
'Bizim gidecek bir yerimiz yok Vatanımızdan başka.
Burada doğduk, mücadelemizi burada vereceği ve inşallah burada öleceğiz!
Şerefimizle, onurumuzla ve içimizdeki Vatan, Millet sevgisiyle'
Hepimizin gönlünden geçeni ne güzel dile getirmiş sayın Karahasanoğlu yorumunda...:)
Yüreğinize sağlık Ömer bey, kaleminiz daim olsun.
Saygılar.
'Türkiye rüyalarımız kısmen öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. İslamcılar zaten kazandı. Biz yüzde 30, onlar yüzde 70. Başka yere taşınmayı düşünüyorum. Hemen değil, ama ileride Türkiye'den ayrılmayı düşünüyorum. Biz artık azınlıkta kaldık, dışlanıyoruz. Çankaya'daki davete bile beni çağırmadılar. Böyle giderse, bir kızım var, onu da alır yurtdışına giderim'
Bu beyanında bile yalan söyleyebilen bir adam!
Cumhurbaşkanlığı basın merkezinden yapılan açıklamaya göre “kendilerine davetiye gönderilmiş ama evlerinde bulunamadıklarından dolayı davetiye geri gelmiş”…
Hani demokrasin gerekleri olan haklar;
İnanma ve inanmama hakkı.
Tercih hakkı
Özgür düşünce hakkı
Düşündüklerini ifade edebilme hakkı
Başkalarının inançlarına tahammül edebilme olgunluğu
……………………
Aydın-sanatçı kavramıyla topluma örnek olması gereken zevâtın ne kadar aydın olduğunun ispatı değimli bu açıklamalar?
Yoksa, “bizim inandığımız gibi inanırsanız sizin haklarınızı hak olarak kabul ederiz” önşartı vardı da biz mi görmedik?
Yoksa, demokrasi ancak bize göre işlerse, bizim doğrularımızı kabul ederse demokrasi olur” diye bir paragraf vardı da biz mi görmedik?
1997 yılından itibaren bir kesim bu ülkede en ağır hakaretlere maruz kaldı.
Fişlendi, tecrit edildi, okullardan uzaklaştırıldı, sermayeleri renklendi, okul kapılarında bekletildi, aşağılandı, hor görüldü, eziyet ve hakaretlere maruz bırakıldı, açığa alındı, …….
Neredeydi bu aydın kesim! Neredeydi örnek olması gereken sanatçılar? Neredeydi demokrasiyi savunanlar !
Halkın iradesini içine sindiremeyen, tarihini bilmeyen hatta tarihinden utanan bu malûm zevatın bu yersiz ve alakasız feryatlarını , kusura bakmasınlar ama hiç ciddiye alamıyorum.
Gidecekler mi? Hayırlı yolculuklar!
Onların gidecek yerleri var nasılsa..
Yolları açık olsun!
Bizim gidecek bir yerimiz yok Vatanımızdan başka.
Burada doğduk, mücadelemizi burada vereceği ve inşallah burada öleceğiz!
Şerefimizle, onurumuzla ve içimizdeki Vatan, Millet sevgisiyle
Teşekkür ediyorum Ömer Ekinci Micingirt bey
Duyarlılığınıza….
İşte şairin vazife-i aslıyyesi
Bu şiir ile ilgili 13 tane yorum bulunmakta