Şimdi sen, ben, ikimiz,
Olanca hatıralarımızı sırtlayıp,
Çıkıp gitsek habersiz,
Yalansız diyarlara doğru.
Dağları denizleri geçsek,
Bir yerdeyim ki zaman ve zeminden öte,
Kaderimin yazdığınca yaşarım.
Bilsem göğsüme oturan bir sancı mısın,
Ölüm getiren kurşun musun yoksa?
Bir fırtınanın ortasında yürürüm iz bilmeden,
Keşke doğsan gün görmemiş göğüme sen.
Esti yağmurdan sonra toprak kokusu gibi,
Mavi düzlüklerden gönlüme meltem gülüşün.
Yakuttan taslarla sunulan bengisu gibi,
Sonsuzluğu aralayan bir dem gülüşün.
Sen gül ki begonyalar dile gelsin rengârenk
Bilim bilim dedikleri,
Ne nanedir yedikleri,
Açtıkları gedikleri,
Örtmeye bin tuğla yetmez.
(19.11.2010 Akdağmadeni)
Bırak gitsin yüreğim,
O seni kaybettiğine yansın.
Zaman, kimi unutturmadı ki,
Onu unutturmasın.
(26.06.2011 Akdağmadeni)
Ellerinde titreyen bir serçeyken,
Sarıp sarmaladın, ısıttın.
Ben gülerken gülüp, ağlarken ağladın.
Kokunu baharın gelişi bildim,
Mevsimlerin rengini senle keşfettim.
Sevdin, okşadın, koynunda sakladın,
Kirpiklerine inceden çise düştü ilkin,
Hangi denizden yükselip de bilmem.
Yavaş yavaş ıslandı sonra gözlerin,
Ve süzülüp yanaklarından damlaların,
Yolculuğu son buldu dudağında senin.
Çorak toprakların beklediği o bir damla,
Ateşlerde yaktın beni,
Bana her mevsim sonbahar.
Yağmursuz bıraktın beni,
Bana her mevsim sonbahar.
Onca yıl geçti aradan,
Gururumu incitip,
Yeminini çiğneyip,
Mutluluk sözü verip,
Gam çölüne attın ya,
Başın göğe mi erdi?
Bir düşünce ki kuşatmış benliğimi,
Belli ki renklerin boğulduğu yerdendir.
Tanımlar ifadeler ve harfler mânâsını yitirir,
Nihayetsiz bir derinliğin ortasında kalakalırım.
İklimlerin yabancısı bir soğukluk,
Bedenimi alabildiğine sarar.



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!