Sigaradan nefret eden biri olarak 24 yıl hiç filtresinin tadını bile merak etmemiş iken nasıl başladıysam Captain Black içmeye, yazmaya da öyle kısa bir süre öncesinde başladım...
Nedeni mi, bir gereklilik hissi...
Sokrates'e ilgim aşina; düşünmüşümdür hep, Sokrates kalemi alsaydı eline nasıl bir dille anlatırdı kendini, derdini...
Buydu biraz da yazma gereksinimin nedeni...
Benimkisi çoğunlukla da 'deneysel' bir merak: 'Hep şöyle yazılırken böyle yazsam ne olur' gibisinden...
Adımlarsanız bir gece vakti bogaz kıyılarında; sahici anlarsınız birşeyleri kaybetmiş iki insanın ruhunu...
Zira, sular bir aşağı-bir yukarı taşır kaybedilmişlikleri...
Bin yılları sırtlamış taş duvarlara sokulursanız usulca; sahici duyarsınız milyarlarca çabanın kayaya sinmiş ağırlığını..
Zira, kent korur içinde harcanmış yaşamları...
C.S. Anısına...
Sıkılmıştım diğer insanlara benzemenden,
Kızıl saçlarının eşi olmasa da;
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni...
İnandım ki 'onlar' gibi davrandığında yanında olamam
Benim de sözlerim vardı
Kafiyeli, kaideli, esnek;
Kalp kırar, kalp yapardım bunlarla!
“Sonra burnum deydi burnuna yok’un”
Bende yaktım tüm onları
Kalp kırmak, yine, kırmak için…
Gün, geceyarısı...
Küre sessiz; küre ıssız...
Paylaşmak ve eşit yaşamak, insanlık ve kardeşlik gibi 'hiçbir anlamı' olmayan ifadelerin ardına sığınan şaşılası yaratık, kendine düşman, arşınlıyor küreyi...
Sanki böyle devam ederse o çaresiz ve zayıf yetilerine güç katacakmışçasına, sanki böyle devam ederse o kısa ve hezeyan yumağı varoluşunu kıracakmışçasına türdeşine gülüyor, sövüyor, kin güdüyor ve nihayetinde varolmanın acısını bir diğerinden kan çıkarma pahasına dindirmek istiyor..
Üstelik tüm bunları da sıralanan o 'değer' adı verilenlerin ardındaki siperde saklanarak yapıyor...
Eğer saf bir kalbim olsaydı
Ya da her birinizde doğal olarak bulunan o eser miktarda iyiliğe sahip olsaydım,
Kötücül vesvese ile aldanarak seni tatmin edebilirdim sevimli kız…
Oysa içimde hiç iyilik yok, kalbim dipsiz karanlık;
Bu yüzden ancak ayartabilirim…
Ayartılamam…
“Ebedîliğe” dedi, Yaşlı Prens,
“Bir draga öpücüğü ile kavuştum.
Henüz tadarken şaşkın sevincini
Sonsuz yaşamın,
Lânetlendiğimi yankıladı
Penceremden sızan günışığı…”
Açınca gözlerimi her sabaha bir oyun ararım etrafımda, keyiflenecek bi uğraş...
Atınca adımı sokağa, izleyecek bir çizgi ya da çizilmiş kaldırımlar -üstünden zıplayacak...
Çalışma saati, monitör camına yansıyan yüzü arkadaşımın 'hiç büyümeyecek misin? ' diyor...
Seçim sonuçları açıklanıyormuş tv de ben, oyun oynuyor muşum...
Bugün açım:
Güneş ısıtıyor bu sabah da dünya denen kepazeyi!
Ama beni ısıtmaktan yoksun, açım...
Bugün açım:
Çocuklar geçiyor sokaktan, gülümser...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!