Duvarları çatlamış,
Boyası dökülmüş bir ev...
Taşları yorgun,
Sokakların sessizliğinde yalnız,
İçinde bir zamanlar hayat vardı.
Belki bir gün çıksan karşıma
İnan.. seni görmek dahi istemem
Yıktın.. sana olan inançlarımı
Ezer geçerim dönmem bir daha.
Dönüp bakanın kırılsın kalemi.
Bir kutunun içinde bekler eski fotoğraflar,
Tozlu sararmış köşelerinde,
Anılar ağır ağır uyur.
Ama içlerinde yaşayan, bir zaman var;
Geri gelmeyen ama unutulmayan.
Her biri bir zaman tüneline açılan kapı gibi.
Gökyüzünde, rengarenk gök kuşağı asılıyken,
Ben bir gelincik tarlasında, ılık bir meltemle,
Başını sallayan bir gelincik tim.
Elin değdi... ezildim.
Ilık meltem esintisinin yerini,
Şimdi gittin ya
Ne derin.. acılarla bıraktın beni bilir misin
Ne derin umutsuzluklarla
Gitme be kadın gitme
Bilmezler onlar senin kıymetini
Bir gergefin başında kaldım yalnız,
İlmikler düğümlü,ellerim kansız,
Desenim soldu, renklerim cansız,
Gönül gergefinde acı dokuyorum.
Bir yanda düşlerim kırık,yaralı,
Pencereden baktığın o tatlı dünler
Birlikte geçirdiğimiz o güzel günler
Şefkatle bakan o güzel gözler
İnan bana hatıran yeter.
İstasyon sessiz,raylar uzanır sonsuza,
Bir tren götürür seni, alışırsın yokluğa
Yarım kalan düşler, çöker sessizlik tuzağına,
Bir ayrılık büyür,sığmaz zamanın avucuna.
Kimi bir çocuğun elini tutar,
Yıl 1950 Sivasın Sızır köyü..
Tahta kapı hiddetle çalınıyordu.
Hurşid kapıya koştu , bir pusula gelmişti,
Elindeki pusulaya o yeşil gözlerini dikti,
Ve okumaya başladı.
Hüznün gemileri ,
Gönlümün limanından,bir bir kalkarken,
Gözyaşlarım denizin sularına karışır.
Tıpkı , gemiler uzaklaştıkça ,
Küçülerek yok olduğu gibi,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!