Şair, “Düşlemeyi bıraktım.. Bağırmayı da.. Ağlamayı da bıraktım..
Sigarayı bırakamadım..
Okumayı bıraktım.. Düşünmeyi bırakamadım…” diyor.
Ben bir seni bırakamadım.
Hastalık belki bu ama gönlüm izin vermiyor.
Biriktirdiğim şeyleri düşünüp sesimin gölgesiyle konuşuyorum :
Gerçek zamanla yüreğin zamanı nasıl karışıyor böyle.
Usul bir gülümsemeyle yürüyorum.
Kırmızı bir bulut yüzün.
Bir çınar ağacının gölgesindeyim.
Yapraklar değil, saçların dökülüyor üstüme...
Mavilikte bir görkem.
... Anlarmısın sevdam beni...!
Sen yokken üşüyorum ben...
Ben seni öyle deli sevdim ki, tıpkı senin bana, "deli adam" dediğin gibi "deli bir sevdayla" seviyorum seni.
Bana hep deli sevgilim dedin ve bende bana yakışır şekilde "en deli" halimle sevdim seni.
Hani bana nefesim, ömrüm derdim ya sevgilim!
Hani ondan sonra ne olursa olsun dünya yansın umurumda değil demiştin ya!
....
Başlarda "O mu beni yıkacak, nelerin üstesinden geldim ben" diyordum.
Şu anda balkonda, biri elimden tutsa da kaldırsa diye bekliyorum.
Hayalini kuruyorum, sarıldım sana ve uzaklara bakıyorum.
Bir varsın, bir yok...!
Nasıl bir imtihan bu?
Bu gece yine hastalığım kendini ağır hatırlattı.
Kendimi bir boşluğa bıraktım.
Kadehler dolup, boşalıyor ve ben sadece seni düşünüyorum.
Hastalık ne kadar ağır olsada ne ölüm nede geride bırakacaklarım beni düşündürmüyor.
Kırşehir abdalları, "ah yalan dünya" türküsünü söylerken, dalıp gidiyorum.
Tek düşündüğüm sensin...!
...
Bazen en büyük feryatlar sessizliğin koynunda saklanır. Becerebildiğim kadar saklıyorum hüzünlerimi…
Ne kadar ustaca gizlesem de, gözlerime sinen yalnızlığı kimse fark etmese de, içimde büyüyen bir sızı var. Sensizliğin kenarında buz tutmuş bir kalbin çırpınışı bu. Soğuk, yalnızlığın ta kendisi. Üşümek için artık kışlara gerek kalmadı…
Ben her mevsim sensizlikte, her nefeste senin yokluğunda titriyorum.
Zaman, senin adını unutturmadı. Aksine, her saniye bir hatırayı dürtüyor içimde. Şimdi, sadece geçmişte değil; her anımda hayal olup geçiyorsun içimden.
… Uzaktan sevmekti bizimkisi…
Birimiz kafeste birimiz son nefesteydi sanki… Yaklaşamamak, yaklaştığında dokunamamak, dokunsan bile yanına alamamak.
Bizimkisi aşkım duran haliydi.
Ben sana durdum, saatleri sana kurdum. Gülüşümü gelişine sakladım, gelişini belki son nefesime…
Kime seslenirsem sağır…
Ne yana bakarsam bir beyaz duvar…
...
Sevgili, en sevgili...
Ey sevgili, uzatma dünya sürgünümü benim....
“Merhametsiz karanlık içindeyim, ne zaman güneş doğacak bilmiyorum...
Mavi denizlere, mor dağlara karşı bildiğim bir şarkı var,
Onu söylüyorum, bildiğim bir şarkı var...
Ayyüzlüm,
"Ömrüme ... İmsak ettiğinden beri, bir yudum su gibi bekliyorum vuslat vaktini ..."
Şairin dediği gibi;
“Sevmiyorum, uzaklara gitmeni. karanlıkta kalan bebeler gibi, korkuyorum, sen uzakken. gitme!” “Tamamla beni. şiirimde olsun tamamla... "
"Gitmek kolay belki azize de...
Geride kalan izleri ne yapacağız onu söyle..."
Nazım Hikmet’in aşkın iklimlerinden fısıldadığı masumiyet dokunuyor yüreğimdeki inceden beni bitiren sızıya.
Geç kalmalarla kendini tanımlayan ben Nazım Hikmet’e de geç kaldım elbette.
İlk kez çocukluğumda okuduğum mısraları henüz şimdilerde anlamaya başlıyorum. “Bazıları şiir sevmez, çünkü onların yaraları yoktur. Yaraladıkları vardır” diyor Attila İlhan.“
Keşke, kimseler şiir sevmese” diyerek ah ediyorum tüm yaralara.
Oysa biliyorum ki, her soluk bir dizede kendisini bulmak için dünyaya gelmiştir.
Kaç hali vardır aşkın?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!