ecelim
yokluk taneleri içine
ve sen edebsizce
yaşamak....
susamış gemiler
çakıl taşları ile sayar
Kanatılmış bir tarihim belki Nil kıyısında
Firavun sarayında bir piramit işçisiyim
Asam özgürlük nehirleri ayıran Musa’yım
Öyle yazıyor eski bir sevda yazıtı aşkım soykırım
Yüreğim taşar her nehrin akışına inat sebep siz
Ne sen mumyalanmış bir hüzün
Bağrıma yerleşti bir düğüm gibi adın
Ağlatarak bir sabah ezanına karşı dinsiz
Yorgun gitmelerin kıskacında bilincim
Baktığım her yerde suretin tazeleniyor
Bir sabah bir kanepede kıvranırken
gülüşünün ıslaklığındadır yaşam
dal açar salkım saçak yurdumda
anneler yorgun argın eve dönerken
gülüşün tüm çocukları emzirir
gülüşün zamansız bir ateş gibidir
yaşamın kıyısında
zamana tutunan çocuklar gibi
içim içime sığmıyor
öyke umarsızım ki
öyle yalansız
ve öylecesine orta yerde kalmış
omuzuma bir ok gibi saplanan
buğulanmış bir ekmek tokluğu için
yine tandır başı nöbetindeyim
tüm hücrelerimle...
ve evde açlığı iliklerine kadar hisseden
benim dışımda atan yüreklerimle
Ve tanrı,
Bir anın sesiyle
Mahmurlu gözleriyle
Derin uykusundan uyandı
Yalnızlığıyla yıkayıp yüzünü
Elinin çamuruyla
bir mavi deniz gibi yüzüne
dokunabilmek için
serseri bir bulut olsam
iklimler benim olur
saçlarından nuha bir yolculuk
kıyı kıyı sesinde arasam
Seni sevmek bir bayram sabahına uyanmak gibi
Taze aşklarını kuşanıp sokağa atmak kendini umarsız
Umutla kapı kapı şeker dilenmek seni sevmek
Bir Temmuz sıcağında buram buram sevdada terlemek gibi
Seni sevmek yaşamın çocuklarının başını okşamak gibi
Öpmek en körpe dudaklarından aşkın suretini
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!