Sokaklar iyice ısındı azizim,
Çarşıya, pazara çıkılacak gibi değil bu günlerde.
Neyi tutsan elini yakıyor,
Hangi etikete baksan gözünü yakıyor,
Elini cebine atıyorsun elin boşa çıkıyor,
Yürüyorsun yorgunluk, duruyorsun bir ağırlık çöküyor üzerine.
Kuş sesleri, kurt sesleri, koyun sesleri.
Gürültü alabildiğine,
İnsan, kalabildiğine insan.
Duvarlarda yankılanan bir deprem.
Biri bağırıyor oradan, öteki şuradan, bir başkası başka bir taraftan.
Ayrı ayrı sakızları geveliyor herkes.
Kimi fikrini övüyor,
Kimi derdiniyle dövüyor,
Kimisi methediyor hiç tanımadığı insanları,
Kimisi misliyle sövüyor.
Herkes bişeylerini satmak derdine düşmüş.
Yanlarından geçerken herbiride sana,
Şöyle yan yan bir bakış atıyor.
Hepside alıcı gözüyle bakıyor.
"Gık!" desen sülükler yapışacak boğazına,
Sustukça soluğun kesiliyor.
Timsahlar tutmuş suyun başını,
Elini uzatsan kolun kopacak,
Bir adım atsan ayağın kayacak,
Eğilsen belin çıkacak.
Her yer bataklıktan farksız.
Çırpındıkça gömülüyorsun toprağa,
Yapıştığın yerde yılanlar, kırkayaklar, akrepler.
Tutsan sokuverecekler elini.
Caddeler de kapaksız kuyular,
Varoşlar da kazılmış çukurlar.
Hiç kapanmayan yaralar gibi duruyorlar orada öyle.
Kim bilir ne zaman kazıldılar?
Acaba ne zaman kapatılacaklar?
Düşsen düşeceksin kuyunun birine.
Düşsen üşüşecekler başına.
Meydanlarda insanlar sürüler halinde duruyorlar.
Yalnızları gözlüyoruz yırtıcılar.
Tepende geveze kuşlar, leş kargaları, gamlı baykuşlar.
Ötüp duruyorlar hiç susmamacasına,
Seni çağırıyorlar tezgahın başına.
Biri bağırıyor oradan "gel vatandaş",
Öteki "gardaş"
Diğeri "gel babam.l"
Hepsininde aklı cebimde,
Yüreğin cebimde,
Cebin yüreğinde,
Cebinde üç kuruş para,
Yüreğinde üç kuruşluk bir sevgi,
Ve bu durum canını çok ama çok sıkıyor.
Herşey pahalı bu devirde,
Bazı şeyler çok pahalı.
Kimileri istediğini yiyor göstere göstere,
İstediğini giyiyor, istediğini satın alıyor,
Öpüyor, şiir yazıyor, tiyatroya gidiyor, sevişiyor.
Kimileri de bir kenarda durmuş, öyle merül merül bakıyor.
Pazardan gram gram,
çarşıdan taksit taksit,
Ekmeği sokum sokum,
Şerbeti gıdım gıdım,
Kahvaltıda salkım saçak bir sofra,
ne ararsan yok,
Kapkacak tamtakır.
Bardakta kapkaçak, kopkoyu bir çay,
Tabakta üç beş zeytin.
Tabakanda sarma tütünden üç beş dal sigara,
Kafanda sis bulutu,
Sislerin içinde damsız, yolsuz, yordamsız,
Kayıp mı kayıp insan kalabalıkları.
Öyle eskimişki eşyaların, düşlerin, düşüncelerin.
Neyin ucundan tutsan, kulpu elinde kalıyor.
Memleket yangın yeri,
Memleket yağmura teslim,
Havalar bir sıcak, bir soğuk,
İnsanlar bir şöyle, bir böyle,
Çocuklar bir iyi, bir hasta,
Şehirler sele teslim,
Sokaklarda durgun insanlar, durgun su birikintileri gibi balçıklı, içi siyah,
Ellerimiz kollarımız düğümlenmiş,
Takılmış kalmışız bir köşede yosuna,
Evlerde çamurluk tortusuna.
Güne hasretiz, eşe hasretiz,
Güneşe hasret.
Güzel günlerin gelişine,
Şöyle içten birinin, içten bir gülüşüne.
Aslında yüreğin bir ilgisi yok bütün bu olup bitenle.
Aşka engel değil hiçbir zorluk.
Lakin su bulanık, yüzmek zor bu suda.
Camlarımız o kadar lekeli ki, görmek zor gelip gideni.
Kim iyi, kim kötü?
Kim güzel, kim çirkin?
Nedir bu yüreğin dengi, özgürlüğün rengi ne?
Düşmanların cephe cephe öbek öbek,
Hepside pusuya durmuş,
Düşünceler kırışık, karmakarışık, arapsaçı,
Dertlerin kudurmuş.
Yani sen ne kadar çabalarsan çabala
düzen bu düzen
Acı çok, mutluluk çok az var.
Dürürstler eziliyor bu düzende, lakin el üstünde tutuluyor düzenbazlar.
Bekir Dalkıç
Kayıt Tarihi : 31.5.2019 20:16:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!