Hoştur bana senden gelen,
Ya gonca gül yahut diken,
Ya hayattır yahut kefen,
Narında hoş, nurunda hoş,
Kahrında hoş, lütfunda hoş.
Nasıl, nerede, ne şekilde başladığının bir önemi yoktu aslında.
Var mıydın, yoksa ben mi seni varsaydım?
Ne tam sevebildim,
ne de unutabildim.
Bir “hoşça kal” kadar soğuk bir cümleyi dudaklarıma sürdüm ama
İçimde ucu açık binlerce sözcük var,
Sen deyip de şekillendiremediğim.
Bazen ne yaparsa yapsın affedemediğimiz insanlar var.
Hayat devam ediyor,
Yağmurlar yağıyor,
Rüzgarlar esiyor,
Hatırla nasıl da "Seviyorum" derdin. Sarılıp öperken saçlarımı nasıl da içine çekerdin.
Ellerimi tutan ellerin nasılda sıcacık olurdu ya, gözlerime bakan gözlerin... Gözlerinde defalarca kez inşa ederdim tüm mutlulukları.
Şimdi gözlerin gözlerimden kaçar oldu. Dilin adımı anmaz oldu.
Ellerinde ellerimin sıcaklığı yok.
Teninin kokusu bile yabancı bana.
Bugün pek bir yabancısın bana.
Ellerin,
gözlerin,
yüreğin yabancı...
Oysa kaç kere keşfetmiştim seni,
Gece sen ve ben
Ne güzeldi o gece
Çok güzeldik biz
Şarkılar vardı şiirler vardı birde sen
Duygular sıyrılmıştı tüm kabuğundan
Ben yalnız o ise mutsuz
Sen bir aşk olmuşsun, dedi doktor,
Kalbinin ritmi şiir gibi atıyor.
Damarlarında sevda akıyor,
Gözlerin hasretle yanıyor.
Diline adı öbeklenmiş.
Sonra vazgeçtim.
Bir rüzgar esti ansızın, dağıttı saçlarımı.
Kelimeler döküldü dudaklarımdan,
Ama hiçbir yere ulaşmadı sözcüklerim,
Bütün cümlelerim yarım kaldı,
Tıpkı sen ve ben gibi,
Hadi şimdi yumrukla duvarları,
Kır, parçala eşyaları.
Demiştim sana:
“Gidersem dönmem, gönderme beni.”
Şimdi hem gönderen sensin,
Huysuz ve tatlı kadın koydum adını,
Kalbi bir deniz feneri kadar aydınlık,
Gözleri ummanlar kadar derin,
Sözleri sanki zehirli bir ok,
Hayranınım deniz hanım
Siz İzmirlisiniz galiba. Ben de Aydınlıyım, hemşeri sayılırız. Birbirimizi takip etmeye yorumlamaya ne dersiniz?
Dost selamlar.