Bazen hayat; düşünerek anlamadığını
yaşatarak öğretir insana.
Acının tadını damağından çiğerine
çekerek içtirir, dumansız, filtresiz.
Kime dönse boşluk,
kime seslense taş.
Adını bilmediği, işlemediği
bir suçun faili gibi yaşar.
Hesap soramayanlar.
Hoşçakal Eylül...
Sarı şiirler bırakarak gidiyorsun.
Biraz kurak, biraz ıssız.
Kaybettiğimizde, aradığımızda aynı şey...
Sessizliğin yeni mimarisiyle,
şimdi içimde yeni bir Şehir kuruluyor.
Kirişleri sabırdan, duvarları ümitlerden...
Her tuğlada yankılanıyor yeni bir başlangıç,
harcını bağlayan yeni bir tutkuyla.
Herkesin sesi vardı,
Benimse yankım
Duvarlara çarpıp geri dönen bir iç hesaplaşma.
Göğsümde bir arşiv:
İçindeki beni neden susturdun?
Belki de
Söyleseydin,
dilinde eksilirdi o kırılganlık...
İçimizde neler sustururuz?
Bir özür,
Tam zamanında söylenmeyen.
Bir teşekkür,
İmkânı olmayanlar yola çıktığında,
her adım bir meydan okuma,
her başarı bir zamanların imkânsızlığıdır.
Siper yoktu, üniforma yoktu,
İnsan çamur, insan et,
insan heves, insan nefestir...
ve kaybolur gider.
Bir damla kanın içinde saklı atlas,
Mayısa çok var daha
İşçi öyküleri dinlenmez bu mevsimlerde.
Adı geçmez nedense Ölüm haberi yoksa.
Mesleğinin farketmiyor... İşçisin Sen.
İş dışında kimliğinin değeri yok
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!