Yıllar, yıllar, yıllar sonra
belki bir masanın köşesinde karşılaştırırsa
öncesinde vakitsiz olan zaman
gözlerimizden başlayalım konuşmaya.
Kelimelerden taşan bir sessizlik,
bir harfin içine sığmayan yük,
bir cümlenin taşıyamadığı derinlik.
Her dizede bir yankı...
Her yankı, derin bir iz deryası.
Toprak, ayak izlerini değil, hikâyeleri saklar.
Bir türkü gibi dolanır içimizde eski bir köyün sesi.
Bir Annenin bakışı gibi sıcak, dağların sessizliği.
Göç yollarında unutulmuş bir çocukluk arııyorum.
Bir top gibi yuvarlanıyor zaman,
sessizce çocukluğumun peşinden.
Gülüşler, sokakların en unutulmaz ezgisiydi;
her köşe başında yankılanan bir masal gibi.
Aklım kalbimle, kalbim zihnimle savaşta.
Sulhe gitmiyor bu aralar;
hiçbir ara bulucusu yok.
Ne vicdan, ne irfan, ne kalp ehli...
Bir ninni gibi dolanıyor hala sesin,
en karanlık gecelerde.
Ellerin, toprağın soğundan okşuyor başımı...
suskun, ama hep yanımda gülüşlerin.
Gözlerin, bütün acıları unutturan bir dua gibi.
Sesini duymayalı kaç mevsim geçti, bilmiyorum.
Her gece Sen sandığım baharlar düşlüyorum
Bir sokak lambasında seni bekliyorum,
hep yandığı saatte...
gün batımından hemen sonra.
İnce düşünen insanların ağır çileleri olur,
düşüncesizlerin zindanlarında.
Boş veremeyenler, boş verenlerin
açtıkları uçurumlarda kaybolurlar.
Bırak elindeki taşı!
Bak gökyüzüne...
Özgürce uçan kuşlar kalmadı eskisi gibi.
Kalanlarında ne uçmaya takati kaldı,
nede hevesleri.
Eylül toparlandı gidebilirsiniz Turgut Bey.
Ama kim toparladı seni, Eylül?
Yalnızlığın mı, eksikliğin mi,
Yoksa... yoksa bir şiirin son dizesini mi?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!