Bir göç var içimde,
yağmur kokusunun dokunduğu diyarlara.
Buralar kurak, buralar çatlamış...
Kaç mevsim baharsız geçer?
Bir kararın eşiğinde durur insan.
kararsızlığın kıyısında çakılı kalır.
Beklemek;
bir zaman değil artık,
bir iç boşluk gibi tekrarlanan.
Bir kuş kanadında saklandı sevda,
ürkek bir üveyik gibi süzüldü göklerde.
Aşkı taşıyan kınalı bir kanat yeterdi oysa,
bir göç yolcusunun çitlenbik düşlerine konmaya.
Geçersin diye beklerdim sokaklarımdan,
bilmeden köşebaşlarının çıkmazda kaldığını.
Kalbinden öpecek diye şiirler yazarken.
Posta kutusuna sıkışan umutlar,
Şimdi bir özledim ki seni özlemeyi
tütsülü bir koku gibi
lavanta yapraklarına sarmalanmış.
Zamansız bir eşiğe yaslanarak
Yıldızların parıltısı,
içinde susturdukları kıyametlerin ışığıdır.
Yıldızlar konuşsaydı her gün her şeyi,
güneş gibi yakıcı, güneş gibi devasa olurlardı.
Gözlerde donuk bir göl,
atılan hiçbir taş dalgalandırmaz artık.
Yansımalar bulanık;
kendi yüzünü bile tanımaz olur insan.
Kıyısında kurumuş bir ağacın,
Çiçekler her yerde açar:
bazen çölün ortasında,
bazen çatlak bir duvarın arasında,
bazen de zindanlarda.
Görmeden cinsiyet tayini yapar,
kimi cinsiyete bakar görür.
Görmezden geldiği hem cinsi,
münasebetinin münasebetsizliğindendir.
Cinsine cins düşüncesiyle.
Sahne: Bir şiir okuma gecesi
Perde: Cinsiyetin gölgesi
Replik: “Ne güzel yazmışsın...”
Ama göz, dizede değil, dizde.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!