Daha Sonra - Garib Çoban

Engin Demirci
982

ŞİİR


61

TAKİPÇİ

Daha Sonra - Garib Çoban

Daha Sonra - Garib Çoban

Sana bakacaklar ama görmeyecekler.
Sen kendine baktığında teheccüt vakti aynasında kimi görüyorsun.
Sen kimsin?..
İyilik yaptık da başımız göğe mi erdi, deme!..
Bu an Tapduk Emre’den dem vuralım.
Bir garibin duasına gir; kurtarırsa o kurtarır.
Besle kargayı oysun gözünü, deme!..
Bu devirde iyilik yap, kötülük bul, deme!..
Onca iyilik yaptım, meğer koynumda yılan beslemişim, deme!..
İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey midir?..
Rahmân-60)
Her zaman kazananlar gibi değil, asla pes etmeyenler gibi.
İyi veya kötü her hâl geçicidir.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

Sevgili teheccüt vaktinin, şems vaktide aşığın peykidir.
Bazen, bütün bir hayatı unutmak için bir an yeter.
Ama bir anı unutmak için bütün bir hayat yeterli değildir..
Beyhûde dizelerle kendini sevmek bu kadar basit!..
Ne kadar karmaşık, ne kadar huzurlu, ne kadar kaotik, ne kadar aklı başında, ne kadar neşeli.
Dünyadaki hayatımız; kıymet bilirsek hazine, bilmezsek çöp!.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

Ahiretteki çetin ve elîm azaptan, kendimizi ancak dünyadaki, iyilik ve ibadetlerimizle kurtarabiliriz.
Yoksa ahirette kendimizi kurtarma imkanı yok!..
O gün ahirette herkes gelip kendi canını kurtarmak için uğraşır. Nahl-111)
Gittikçe daha da netleşiyor.
Bilgeliğinizi onu anlayamayacak birine aktarmayın.
Bir kartal ne kadar uğraşırsa uğraşsın, bir tavuğa uçmayı öğretemez.
En iyi ruh hali mutluluk değildir.
Ama huzur.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

Bunca hikayenin sonunda ne anlaşıldı ne değişti yani hayata dair, filmin sonunu izlediyseniz mutlu sona dair bir spoiler öneriniz var mı?…
Aslında kemal gönüle eklemekle değil çıkarmakla ilgili olsa gerek.
Mükemmelliğe, eklenecek başka bir şey kalmadığında değil.
Çkarılacak bir şey kalmadığında ulaşılır.
Kayıplarla varılır gayba.
Pek bir şey elde etmek gibi değil de
kaybetmekle ilgili.
İlkin bir şeylerin değişeceği beklentisi kayboldu.
Ne bileyim sevgi daha farklı olsun.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

Olan olmasın, olmayan olsun.
Değişsin!…
Bir şeyleri değiştirecek olan şu anda olanı olduran güç.
Ki, onun muradı da, şu anda olan.
İşlerin neticesini değiştiremeyeceğini anlayınca pek rahat oldu buralar.
Ve korku kayboldu.
Çünkü korku temelde kaybetmekle ilgilidir.
Kaybedecek bir şeyim yok.
Bir şeyleri daha kaybedecek, öyle biri yok bende.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

Kimse tanımıyordu beni kimsesizler mezarlığında.
O gün çektim vurdum.
Bir şeyleri kaybetmek, beni daha az yapmaz.
Bir şeyleri kazanmak, beni artırmaz.
Karşılıksız sevgide kar-zarar hesabı yoksa.
Biz buna huzur, barış selamet yurdu aşk diyoruz.
Kabirleri gezince anlarsın, olanı olduğu gibi buyur ediyor.
Ve kendi kendimizi yolcu ediyoruz.
Hayat güvenmemek için çok kısa.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

Bir de mutlu son'dan sual etmiştik.
Mutlu son, filmin başlangıcının olmadığını görmekmiş.
Elbette bunu gören kimse yok!…
Kimsenin beni düşünmediğini düşünüyordum. Kesinlikle yalnız olduğumu.
Kimsenin, hiç kimsenin yüzümü içlerinde hissetmediğini veya ismimin kanlarında dolaştığını.
Kimse beni anarak hareket etmiyor.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

O her ben diyenden ben dediği hâlde, şemsi hakikatte hakkın nimetleri.
Hâlâ nesnenin bedenin ardında, gizli özne olarak kalıyor.
Musa dağa baktı, Rabbini görmedi!..
Ama sesini duyuyordu.
Biz de öyle yapmıyor muyuz?…
Evet ayet hâlâ geçerli, şimdi de öyle.
İnsan insana sevdiğini söyler anda az dünyalık putlarıyla ayrılırlar.
Ben karşımdaki beden dağına bakıyorum.
Sözünü duyuyorum, yüz perdesine bakıyorum, bakıyorum, kimim ben?..
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

Ama kendisini göremiyorum, bir kabir başında.
O hep perde ardından kelâm ediyor.
Bu dem biraz Yunus zevki sürelim!…
Bu vücudum şehrine bir dem giresim gelir.
İçindeki sultanın yüzün göresim gelir.
İşitirim sözünü göremezem yüzünü.
Yüzünü görmekliğe canım veresim gelir.
Ah nerede vah nerede?…
Dağın ardına saklanmış!…
Zihin ancak nesne yönelimli okuyabiliyor.
Zira kendimi de nesne beden olarak algılıyorum.
Ve O'nu da hâliyle nesne zannediyorum.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

Hatta kendimi bile bu beden zannediyorum, ben buyum diyorum.
Varlığın büsbütün akışını donduran.
Var-oluşu nesneleştiren, perde önünde akan filme mahkum ve mecbur.
Peki, bu perde ardında gizli özne olan ben olan ben ne?..
Felsefede mutlak soyutlama, mutlak hiçlik, mutlak bir şeysizlik, belirsizlik, tanımsızlık gibi bir terimle karşılıyorlar ki bizim şimdiki yok-var zevkimizde la ilâhe illallah'tır.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

Lâ kılıcı marifetiyle son soyutlamayı yaptığımızda, bu değil, bu değil, bu değil, bu değil.
Hepsini soyunarak çıkarıp attığımızda geriye ne kalır? ..
Soyutlamayı yapan kalır, yeniden doğmaya hak kazanıyor.
Soyutlamayı yapan kalır amma soyut olarak kalır.
İşte Mısri gibi ben olan ben bu!…
Aslında gramerin kökeninde de bu yok mu?..
Seni bilmesem aklı başka yerde derdim.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

Elbette, özgürlük!..
Ben, dilde bile bütün sahiplenmeleri yapan.
Ama kendisi sahiplenilemeyen öznedir.
Burada bir mutluluk tarifi de göz kırpıyor âgâh olanlarımıza.
Ben olduğum için mutluyum, sahip olduğum şeyler için değil.
Tasavvuf dilinde Ene bendir.
Ene’yi idrak edebilmek için, bir başka ene’ye gereksinim var.
Yani ötekinin şuuru, hissedişi yani gönlüne gereksinim var.
İnsan, insanın gönlünde dinlenir, gönlünde gözlenir.
İnna ise yanıbaşımızdaki dost bizdir.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

Artık karşılaşma var aynalaşma var.
Aynalaşma baka baka aynîleşme olur.
İkilikte birlik, kesrette vahdet , Onun için Ben olan Ben.
Birlikte yürüye yürüye, O aynaya baka b/aka.
Biz karşılıksız severek biz oluyor vesselâm.
Kimse hayatını ben de dahil olmak üzere inşa etmiyor.
Bu şeyler hakkında çok düşündüm.
Her an ölebileceğimi ve kimsenin ölümle tehdit etmeyeceğini, beni sürüklediği için kimsenin hakaret etmeyeceğini, kimsenin ismimi gözetmeyeceğini düşündüm.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

Mutlak yalnızlığımı, kendi vicdanım dışındaki her vicdandan sürgün edilişimi düşündüm.
Yalnız olduğumu ve hayatımı ve ölümümü sürdürmek için yalnızca kendime güvendiğimi düşündüm.
Hiçbir varlığın bana ihtiyacı olmadığını.
Hiç kimsenin hayatını tamamlamak için benden talep etmediğini düşünmekti karşılıksız sevmek.
Şefkat hassas kalpler içindir.
Empati birkaç kişi içindir.
Güzellik ruhuyla gözlemleyenler içindir.
Bilgelik acıdan ders çıkaranlar içindir, mazeret değil.
Aslında bu zevk, ben derken sen.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

Ve o derken biz'e çağıran bir davet.
Sahrayı kesrette, karada susuzluktan kavrulanlara.
O zaman sevincin bir ruh hali olduğunu ve bir eşyanın niteliği olmadığını anladım.
Şeylerin kendi başlarına ne mutlu ne de üzücü olduklarını, sadece onları çevrelediğimiz tonu yansıttıklarını.
Yalnızlık benim tek tesellimdi, derin, karanlık, ölümcül bir yalnızlık.
Bahr-i vahdetten gel gel iden bir deniz feneri.
Ben, senin ben olabilmen için gittim, sen oldum der gibi.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

Hiçbir şey eksik değil.
Hiçbir şey söylenmedi, sessiz bir duvar kara suyu okşuyor.
Ay titriyor, dipsiz bir parıltı, bir anlık parıltı, yalnız ve nedensiz.
Gün titriyor, soluyor.
Alna besmeleyle uzun öpücükler gibi olan bu sessizlikleri seviyorum.
Sevgi'nin içimden geçmesine alan bırakıyorum.
Suskunluk, uzun bir yazma ve konuşma yolculuğunu gerektirir.
Suskun olmak ise konuşmaktır.
Sessizlik imkansızdır, bu yüzden onu isteriz.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

Yuvarlak gökyüzü, örgülü yapraklar, sağanak güneşin sıcak kubbeleri.
Samimi akşam, askıya alındı.
Yıldız doğmuş, gececi veya ölüdür.
Gölge büyüyor, gece kilitleri, sessizlik tutuşur.
Teheccüt vakti Aşkın kalp atışlarında, zihin açılır.
Gözyaşları ilahi kanda akar, şems vakti.
Şiiri elime aldım, gözlerini kapattın ve en büyük arzularınla ​​dokundun.
Sonluluğunun doldurduğu boşluk, hayattan yırtılmamı fısıldıyor.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

Sen içimde yaşayan sessiz yankısın.
Hiç kimse, sessiz bir çığlıkta, uçurumu olmayan bir hayatın sıradan gölgesini taklit etmek için varlıklarını parçalayan bu ruhların gizli alevini fark etmiyor.
Maskelerinden sıyrılmış ruh ise, yalancı bir görünümün zincirleri altında boşuna gerçeği arıyor.
Bir anlık parıltıda, sen ve benim parçalarımız silinip gidiyor.
Geriye sadece isimsiz bir birlik kalıyor.
Hayat geçer, zaman rüzgar gibi akar, y/aralar, anılar kalır.
Mevsimler kendi payına düşen duygularla geçer.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

Bazen bir anın yalnızlığıyla, bazen de bizi canlı kılan yoğun duygularla sürüklenerek.
Ama her zaman bu mutluluk arzusuyla.
Hangi acıya katlanacağınıza siz karar verin.
Duygudan sende kayboluyorum, söz şafak vakti dağılıyor.
Hangi çölünüzde yankılanıyor suskunluğum?..
Duygu, iz bırakmayan mektup.
Düştüğüm yerde nefesim yokluğu kazıyor.
Sen, kitap ya da yırtık sayfa.
Düşüyorum, yazıyorum, artık bilmiyorum.
Küçük görünmeyi ve çok şey göstermeyi tercih ederim.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

Konuşmak, yıpranmış kelimelerle boşluğu kazıyor.
Sessizce çığlık atan ağzı tıkanmış bir sessizlik.
Sen, ben, yırtılan bir sayfadaki mürekkep gölgeleri.
Hiçlik alaycı bir şekilde sırıtıyor.
Ve fiilin kemikleri ağırlık altında gıcırdıyor.
Ne kadar uzağa gidersen git, gün olur evin dönersin
Değişmek zordur, ama bazen aynı insan olmak daha zordur.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.

Seni yaralayan kelimeleri arıyorum, hafızamda gömülü kelimeleri.
Gözyaşlarımı akıtanlar ve seni benden alanları.
Yaralı kalbimde saklanıyorlar.
Ve senin yokluğunda yeniden yüzeye çıkıyorlar.
Bunları bulmak, silmek ve her şeye yeniden başlamak için hangi yolu izlemeli?..
Bazen hayat öyle zorlar ki, yolun başında yorulursun.
Sonunu benden duy ey gönül, herkese yalan söylemen yetmez artık.
Niye uyandırmadın deme, teheccüt vakti.
Bir başına kalsanda kendin olamazsın.
Muhammed aşkıyla gelir, Ali aşkıyla kalır, Hüseyin aşkıyla gideriz biz.
(Y.ed - Dünya Bir Hiçtir Bizlerde Hiçleriz Albümü)

Engin Demirci
Kayıt Tarihi : 3.4.2025 13:09:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


İnsana ateşe yaklaşır gibi yaklaş. Ne çok yakın ol ne çok uzak. Erzurumlu İbrahim Hakkı k.s.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mustafa Bay
    Mustafa Bay

    Adı üstünde, "iyilik..."

    Öyle "bana da yapsınlar" diye değil
    Beklentiyle değil,
    "İyilik" yapar gibi,

    Samimi, içten...

    Yoksa ne sana yararı var
    Ne yaptığına...

    Duruşun net
    İnsana yakışır olsun
    Yeter...

    Tebrikler Engin Bey...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)