Cefa Şiiri - Hakan Demirel

Hakan Demirel
29

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Cefa

Umutsuzca geçer o güzel günler, aylar ve yıllar; düşünceler içinde bir bakarsınız hayaller yok olur.
Ancak insan yaşamaya devam eder, zaman ise su gibi akıp gider.
Ne mutludur, oysa insan, kendi bahçesinde, kendi sokağında. Düşündükçe koştuğu yollar gelir insanın aklına.
Buda yetmez, bir çok gel gitler girer insanın hayatına.
İnsan, mecazi aşktan bir darbe almışsa, ilahi aşka doğru adımlar atar.
Ama öncelikle, insanlık adına isyan etmek gereklidir; bu uzayan satırlarda, Bahtına ne düşerse düşsün, o yokluk kavramının getirdiği cefayı göz önünde bulundurarak.
Kahvaltının en önemli öğün olarak tanımlanması nedeniyle, bu konunun düşüncesi önemlidir.
Örneğin, zeytin ve peynirle birlikte çay veya kahve yerine tüketilen şekerli şerbetlerde anılar saklıdır.
Akşam yemeği, yaşam mücadelesi veren birey için iki öğünlü beslenme içerisinde oldukça hüzün vericidir.
Ve geçici işlerle ayakta durma mücadelesi vermek, ödenebilir kiradan arta kalan parayla oldukça önemlidir.
Bu cefa, bir kısmı borç olarak verilen ve bir kısmı zorunlu ihtiyaçlara giden, acımasız ve zalim bir yaşamın adıdır.
Ve daha fazla yürümek, o genç yaşlarda elinde tuttuğu simitle, bahsedilen akşam yemeğinin maddi yetersizliği ile insan için kolay görünür.
Ancak, gerçek olan, sırada beklenen ekmeğimizin yerini asla alamaz.
Yokuşlu yollar bize, hatır hürmet paraya.
Zengin düz ovada gezeler, fakir ise kıraç toprakta.
Fakir bir aile içinde büyüyenler yokluğun ne olduğunu çok iyi bilir.
Geçimini sağlamakta güçlük çeken ve maddi açıdan başkalarına muhtaç olan kişilere ne denir? Tabikide Fakir denir.
Gerçek savaş acılması gereken bir düşmandır.
Çalışmak insani duruma göre değişir. Asgari ücret ile kolay bulunabilir görünüyor, fakat şartlar maalesef insanlığa elverişli olması tartışılabilir. İş bulup çalışmak bir yana olsun, işe girme şartlarının artık çok zor olması, gerçek bir realitedir.
Okuma ve yazma becerileri sınırlı olan bireyler için hizmet sektörü, başka bir deyişle, ağır iş bulmak zor bir fırsattır.
O evrakları toplamak bir o kadar meşakkatli olsada, şuana kadar bu konuyla ilgili bir çözüm bulunamamıştır.
İnternet üzerinde çıkarılan evraklar işi ne kadar kolaylaştırmış gibi görünsede.
İş veren bulmak, sırada beklemek, form doldurmak, ön görüşme şartlarını atlayıp, bir referans bulma çabası ile sürüp giden tam bir karmaşadır.
Hani şöyle bir şeylerde mutlaka yaşanır. İş seçme şansın yok zaten, bu vazgeçilmez bir kural gibi orada öylece durur.
Girdiğin işe, daha doğrusu iş verene: Ben para kazanmaya mecburum, bir haftalık deneme bana uygun değil, olmadı bir bakayım çıkayım, misali düşünceler, başlı başına bir derttir çaresiz olana.
Hadi işi buldun girdin çalıştın diyelim, Senden öncekilerden tut, aşağıdan yukarıya doğru bir silsilesi halinde gelen türlü zorluklara maruz kalmak,
Bu bitmeyen cefa adlı odak noktamızda,
Anlatılması çok zor olan mevzulardır.
Devam gider bu zorluklar kardeşim; kültür farkı, yaş farkı, dedikodu gücü, işi sana yükleme gücü, çok derin olmaz olası tecrübeler yaşatır insana.
Yaşamayı becerebilirsen ne güzel insansındır.
Bu dünya insana, günlük yaşamda neler icat ettiriyor neler.
Teknolojik gelişmeler bitmez tükenmez imkanlar sunar.
Ve bir çok cefa, bu alım gücünde yine kendini baş gösterir.
Ne yalan var yaşam bir şekilde devam edip gider azizim,
Ancak insanın içinde ki hayat, bir çok isteğe ukte bırakır.
Yinede acı tatlı hayat yolunda, ne güzel denir: Yoruldum be kardeşlik aç, tok çocukluğumun geçtiği yerleri özlüyorum.
Ne ilginçtir ki, insan bin türlü acı ve yoksulluğun hüküm sürdüğü yaşamında,
O çocukluğu hep ayrı bir yer almaktadır.
İnsan vücudu özenle düşünülmüş, o kadar yapılı yolları yürüyemez elbette.
Bizi düşünen çoktur, cebinde ne kadar para olduğunu bilen yoktur.
Soğuk kış aylarında işe gitmek veya okula gitmek oldukça zordur.
O koşuşturma içinde, rahat bir yolculuğun tadını çıkarmak mümkün değildir.
Sanırım sorgulamak gerekiyor, kendi kendimize stres yaratıyoruz.
Bindiğimiz otobüse en temiz duygularla şöyle bir methiye düzülebilir sanırım: Sevgilimi beklemedim, seni beklediğim kadar.
Uzaktan süzüle süzüle ne de güzel gelir ah! Etme, eyleme, bak bekliyor seni bahtı karalar.
Yaşamak dediğimiz bu gelip geçici alemde,
İnsan bunun gibi bin türlü başlıklar adı altında,
Dertlerini yazmakla fazlasıyla meşgul olabilir.
Bitmez tükenmez dertler daha nasıl söylenebilir ki zaten.
Gündüzün heyecanı, akşamın hüzünü ile birlikte, bütünsel ritüel devam eder.
Oysa ne güzeldir izlediğin dizinin veya filmin karakteri gibi kendini o sanmak,
Veyahut da onu kendi yerine koymak. Saçlarını öyle tararsın, onun gibi giyinirsin.
Artık mutsuzluk içinde bir heyecandır onun gibi davranmak.
En saf, temiz duygular ise
Seni onun gibi olduğuna inandıran insanlara beslenir.
Çok hoş ve anlayışlı gelir gözüne o insan, bunca insanlık dışı yaşamın içinde.
İnsanı insana bağlayan ne güzel bağlar kurar,
Bir kaç kitap okuyup üzerine konuşmak veya arkadaşlık dediğimiz güzel duygulardan farklı olarak.
Asıl mesele paran varsa eğer, o havalı yaşlarında vitesi olmayan bisikletlere binebilmektir.
İşin aslı, bu bir meydan okumadır; yokuşlu yollarda yukarı doğru, en üst noktaya doğru sürmek.
Ayaklara aşırı derecede zorluk çıkaran gerçek bir bakış açısıyla,
Her şey gençlikten gelen enerjinin ayak kasına dönüşüm süreci olarak değerlendirilmektedir.
O ayaklarınla ne koşu atleti olabilirsin, ne de futbolcu olabilirsin o güzelim genç yaşlarında.
Odur ki sürüklenmiş haysiyetlerin, unutturulmaya çalışan dillerin, yalnız insanısındır o vakit.
İlimle kültüre bir haber olanla,
Aklı maaş kafayla ancak böyle maceralı dönemlerden sürüklenir gelir insan.
İnce duygular, sevgi dolu arayışlar olmazsa daha nasıl güçlenir,
O enerjisi her bir yaş döneminde azalan insan.
İyilik, sevgi aşk olsun istersin, uğruna öter, meler, şarkı söylersin.
Ne güzel bir heyecandır bakışınla seçer, gözünle elersin.
Aşk, ruhu güzel anlarmı neye kalp açar dilenirsin.
Öyle geçip giden zamanın içinde bir seviye atladığını sanırsın,
Korkunç bir düşman daha çıkar karşına,
Ardı ardına bitmeyen dertlerinle baş başa kaldığında.
Adı “ Elâlem.” sanırsın herşeye bunlar karar veriyor.
Sana öğrettiği tek bir kural vardır, derdi cefa vermek olan elâlem örgütünün.
Nasıl olur da vazgeçeriz değilmi soylu kinlerden.
Ne nedir, ne değildir. Kararlarını veren bu milletin,
İnsan aklının alamayacağı, kin ve dehşetin sınırı yoktur.
Ne yazıktır, susulması gerek ortamlarda yüksek sesli hayellerin olmamalıdır,
Geçip giden güzelim gençlik yıllarında. Başarabilirsin, gerçek olabilir sözleri anlamsızca körelebilir veya mucizevi bir şekilde yeşerebilir.
Beklersin küçük bir kıvılcım bu ateşi yakmaya yeter diye.
Ama dünya perest olunmaz, bir havayla yaşanır mı sorarım? Ağalarım, Paşalarım, Beylerim…
Durman gerekir emri, olmadı vururlar emri.
Okuduğun, izlediğin haberlerde olmadık zamanlarda çıkar karşına
Ve bakarsın geçip giden günlerine katar cefa.
Olmadık korkular ve mutluluklar birbirleriner girer,
Ne yazıktır ki yürekli olan bulunmaz pek bu durumlarda.
Gerçek değilmidir söyleyin sahi!
İnsanın maceracı duyguları, onu daha fazla ileriye sürüklemiyormu?
Uzak görünen hayaller pek kolay gibidir, İşin aslını bilmeyen cefalı garibana. Günümüz dünyası bir çok imkan sunar görünürde,
Nereden bileceksin adamı olana, heryer bir başka yaşanasıdır.
Değişmez gibi görünen, adı konulmamış olmaz olası onların kurallarında.
Bu kuralı iyi bir bakış acısı ile değerlendirmek gereklidir,
Gerçek olan bu zorlu yolculukta.
Onun için okul sıraları çok önemlidir. Kaçırdığın her bilgi, duvar örülürken boş bırakılan tuğla gibidir,
Devam üstüne nasıl örersen ör, yapılan duvar hiç bir zaman başarılı durmaz.
Ancak boş kalan tuğla neden oluşur, bunu anlatmak kolay iş değildir vesselam.
Beceriksiz denir, dinlemiyorsun denilebilir, öğrenme isteği yok vesaire... İşin aslı hiç bir zaman öyle değildir kanaatimce.
Ancak gelecek nesillere doğru bir mesaj bırakmak gereklidir.
Okul ve ders kitapları büyük bir gemi olarak hâyal edilirse,
Kişisel tekamülde hızla mesafe kat eder.
Denizin ortasında yüzmeyi bilmeyen, gemiden ayrılma vakti geldiğinde boğulur.
Boğulan insanı kurtaraması çok zor olur,
Sizi de batırabilir heran belki de, Allah korusunla birlikte.
Eğitimin önemini kavrayanlar için uygun bir dil kullanmak, yazanın sorumluluğudur.
Açıkça belirtmek gerekirse, eğitim önemlidir.
Günümüz dünyasında, bireylerin ilgi alanları her zamankinden daha fazladır.
Bazıları ünlü olmayı, bazıları zengin olmayı, bazıları ise tanınmış bir sporcu olmayı arzulamaktadır.
Dahası sayamadığım neler var neler… Eee tabi ki, garibanlar ve ezilenler için bu hayellerin senaryosu daha başka işler.
Şuan yazdım bir kupon aldım bir bilet, tutarsa eğer bu şanslı kuşun adı devlet kuşu olacaktır elbet.
Sonra mavi gökyüzünü unutalı çok zaman olur.
Masanın üstüne koyduk kuralları,
Bir baktık, duygulu korkusuzluklar aldı gitti başını, sabahın kör saatlerinde.
Adı aşkmış, sor öyle diyor Ali, Veli, Ahmet, Mehmet'e.
Aşk olarak adlandırılan duyguları zor tarif etmek.
Vurgun yemiş yabani gibi farkı yoktur sevmelerin; varsın olsun, ben yine de severim.
Bunu ifade etmek gerekirse, böylece açıklanabilir sanırım, bu karşılıksız ve zorlayıcı aşk durumları.
Ah! Bu aşkın acı veren duyguları insana neler yaptırıyor, neler...
İnsanlar bazen şaşırabilir.
Ne yazık ki, hayatın zorlukları dikiş tutturamayanlar için oldukça zorlayıcıdır. Nişanlanmakla evlenmek arasında uzun uzun düşünmek insanı uzaklara sürükler.
Sevgili olma, tanışma ve iletişim kurma süreci o dönemde mevcut değildir.
Seni seven kişi senin tarafında sevilmez, senin sevdiğin kişi de seni sevmez.
Sonra bir gün bakarsın, seni seven birini bulursun ama arada binlerce zorluk vardır.
Kış geçer, yaz gelir, duygular hassastır ve gözünden bir damla yaş düşer.
Halkı savunan kişiler, bir sorun olduğunda, nedenini sorabiliyormuyuz? sorusuna,
Hmm… neymiş, lütfen belirtiniz. şeklinde yanıt verilir mi?
Kendini ne zannediyor, bilmiyorum; o kumandalı aynalar
Her zaman yanıltıcıdır, bunu bilmiyor musunuz?
Bu nedenle olaylar, cesur olanların yazabildiği kadar eksiktir.
Yüklenme kadere, kedere boşuna savaşılmaz karanlık zalimle yalnız başına. O dönemlerde, onlardan duyduğum ve benim aklımda kalan cümlelerden biridir. Biliyormusun beni içeri aldılar gecenin dördü, sabahın körü olmadan.
İşsiz güçsüzlük başlara dert,
Ailelerin yoksul durumuna her daim zorluk getirmiştir.
Dönemin dizileri, dengesi bozuk ruh insan haline çok iyi geldiğini etrafta söylemekten asla çekinilmez.
Oysa insan, yaşamak için küçük derme çatma bir evde bile tutunur.
Olmadık anlarda hüzün, olmadık zamanlarda kavga, şaşırır rotayı bazen kendimizi anlatamadığımız kimi vakitlerde.
Sisli bir sabah günü yürünür topraklı yollarda,
Uzu bir yoldur bu vesselam!
Son bahar ağaçlarından olan titrek kavaklar yolun kenarında yalnızlığa şait olur,
İnsan bir an durur bekler.
O günlerde üstünde, eskilerden kalma siyah bir mont vardır, kafasında ise lacivert bir şapka.
Başını yerden yukarı doğru yavaş hareketlerle kaldırır ve yolun karşısına bakar.
İlk görünen, soğuk sisli bir hava durumunda,
Trafik lambasının yeşil yandığıdır. Hayatın akışına yeşil yanan trafik lambası, onu için pekte öyle değildir. Çok karmaşık duygular içerisinde olan bir insanın bakış açısından bakılır zamana.
Üşüyen elini cebine götürürken, bir taraftan etrafına bakar bir otobüs geliyormu acaba diye,
Yarım saate kalmaz gelen otobüsün içine binmeden önce kartını basması gerektiğini, her vatandaşın bilmesi gerektiği bilinçle bilinir.
O kalabalık yolda insan, kendi yalnızlığında yürümeyi başarır.
Zaman durmuş gibidir o vakit, herzaman ki yerinde duran simitçi adama: Dur bekle! hele bir dayı, bir simit daha alacağım senden ama önce şu kalbime, bu kış ayında en güzel çiçekleri açtırana bakamam gerek
dediğinde,
Her seferinde en güzel cümleleri duyan o kız, dershanelerin yolların adımlar.
Hoşuna gider gibi bir havasıda vardır, ne yalan var işin aslında.
Güç ve adrenalin dolu bir yaşamı kim istemez?
Çok etkilidir bu düşünceler o yıllar, Onun kafasında.
Karşılıksız bakışmalar bir yana, yapılması gereken bir yığın zorluk bekler, zavallı insanın yaşam odak noktasında.
Neler denenmez ki, üç beş fazla kazanmak adına.
Kendiside çok iyi bilir, çalışmak gereklidir bir vakit sonra.
Ayinesi iştir kişinin, boş konuşarak aşkın yokuşlu yolları çıkılmamalıdır öyleyse, olsun mânâsı derin.
Hayat öyle bir düğüm atar ki ne gelir elden.
Bazen dertler sıkıntılar üst üste gelir.
Benim bu halim ne olacak diye ümitsizliğe kapılmamak gerek, Sabretmek lazım ki, senin yaşadıklarını gören duyan bilen vardır elbet.
Okul desen, zor zamanlar vaziyetler nanay! Kayıp içerisinde kayıplar yaşamış, geri dönülmeyen zamanlarla doludur.
Her türlü zor şartlar ve engellere rağmen, bitirilmiştir önem arz eden okullar.
Sebepsiz arkadaşa kurbanı olmak bir yana, faydasını görmediği bir çok eş dost girip çıkar insanın hayatına.
Hiç ayırmadan yoldaşlık edilir ve kendinden çok şeyler katılır,
Samimiyet dolu zamanın akışında.
Cefa dolu, mühim bir zorluk dediğimiz gibi anlatmak istenen satırlarda.
Yürünen onca yol ve yanında para kazana bilmenin getirdiği yükle, devam eden hayat dizisinin hüsranlığı.
Oysa insan ne güzel kıyafetler giymek ister.
O satılan, saçını bir seferde, yapış yapış yapan, sıvı saç dikleştirici ile olabildiğine bir hevesle nasılda dik tutarsın.
Nedeni bilinemiyor tuhaf bir istek olsa gerek.
Nasıl bir alışkanlıksa, hiç ayırmak istemez insan bu saç sıvısını yanından.
Belkide rengi güzel veya çok güzel koktuğu içindir.
O adamın meraklandığı saç şekillendiricisi, en ferah kokanlarıdır. Bir gömlek, bir kumaş pantolon zaten havalı hissettiriyor bir dönem insanı.
Tabi ki, unutmadan söylenmesi lazım, bir de kot pantolon çeşitlerin varsa senden şanslısı yoktur inan, o güzelim yıllar dediğimiz yaşlarda.
Anlatılmaz bir havası vardır insanın, tarif edilmek istenen kişilikte öyledir işin özü itibariyle.
Özgürce bir kır hevesiydi belkide insanlık, yaşanan zamanın birinde.
Kar yağar soğuktur bizim semtimiz, her türlü zorluğa türkü söyleriz.
Bize uzaktır artık sabahları neşeli kalktığımız, o günlerimiz.
Sürülen ödünç beyaz bir bisiklet, Gezilmesi gereken yerler vardır elbet.


Hakan Demirel
Kayıt Tarihi : 5.11.2025 12:15:00
Hikayesi:


Yarışmaya katılmış bir şiiridir