Çakma Şairden Çakma Tarihçilere

Mustafa Bulan
164

ŞİİR


9

TAKİPÇİ

Çakma Şairden Çakma Tarihçilere

Bir cevap versinler soralım onlara;
Neden tarihe son yüz yıldan bakarlar?
Neden pek değinmezler Yıldırımlara?
Hele Fatih’i neden pek konuşmazlar.

Abdülhamit’i, Vahdettin’i dinleriz.
Bir de Rıza Nur’dan nurlu anıları(!)
Hele işbirlikçi hocaları eşsiz(!)
Her biri malum İngiliz’in dostları...

Atıf, Mustafa Sabri ve Sait Molla...
Daha çok var, sayalım hangi birini?
On iki adaya, şapkaya ve şala
Sardılar tarihi, kullandılar dini…

Cahil çok! Nasıl olsa alıcısı var.
Zira cahil sormaz, verileni alır.
Şu soru sorulsun artık, bunda ne var?
O hatırat yabancıda neden kalır?

***

Sorun onlara! Fes, şapka ne alaka?
Yahudi ve Arap’ta var mı bu şeyler?
Fes değil ama, bizim Kırgız’ın şapka...
Bu fes ne ayak? Konuşsun şu ibişler!

Kenarlı şapkadan niye kıl olurlar?
Kenarları korur güneşden yağmurdan.
Bir işlevi var, kafadan atmasınlar!
Farklı mı yarattı başları Yaradan?

Niçin bakmazlar şu Roma’dan Yunan’a?
Ne kadar uğraşsalar da fes onların!
Baksalar Arap Yahudi dünyasına;
Ama onlar akraba, artık anlayın!

Giysiler insanlığın ortak değeri.
Ve edepli olsun, şık dursun üstünde...
Hem ne ile kapatırız şu mahremi?
Vücut, organlar bir; tek fizik elbise...

***

Soralım onlara, vardır bir cevabı;
Nedir bu şapkadan çıkan hikayeler?
Nerde torunlar, bulsunlar asılanı!
Ve hesap sorup itibar istesinler!

Torun yoksa yakın akraba torunlar
İstesin iade-i itibar artık!
Ancak İskilipli’yi konuşmasınlar;
İhanetten yargılandı, görün artık!

Birileri yalanlarla tarih yazmış;
Hem kullanmışlar ecelinden öleni...
Güya mezardan çıkarılıp asılmış
Şu Kemahlı İbrahim Hakkı Efendi?

İbrahim Hakkı bir alim, büyük hoca!
Ölü ya da diri hiç yargılanmadı.
Ve mezardan çıkarılmadı ayrıca.
Yine de hikayeden bir film yapıldı...

Filmin adı da “Bize nasıl kıydınız”.
Uyarlanmıştı aynı adlı kitaptan...
Gösterime girip ses getirdi yalnız;
İtirazlar oldu denildi: Bu yalan”.

Çocukları bu filme itiraz etti;
“Baba öldü bin dokuz yüz yirmi dörte”.
“Şapkanın Kanun tarihi yirmi beşti…”
Dava açıp kazandılar mahkemede!

“Filimciler” lehte bir belge bulamaz!
Yargı: Ankara Yirmi İki Asliye.
Kaybederler davayı, tarih unutmaz;
Karar sayısı: On dört, doksan yediye.

Bir de Erzurumlu Şalcı Bacımız var;
İdamla ilgili bir resim karesi
Hep dolaşır sanalda, belge sanırlar…
Nedense bacımızın yok bir emisi…

Çetin Altan şeytanın kör deliğinden
Belge göstermeden çıkardı bir Bacı;
Hep anlattılar, yalan doğru demeden.
İnsan bilmez mi utanmayı, be hacı!

Kominist diye itibar etmeyenler
Çetin Altan’ı ilan ettiler aziz(!)
Şallara sarıp göklere yükselttiler(!)
İnsan anlamakta hep kalıyor aciz.

Bacıyı sanırsın getirdi leylekler(!)
Yine onlar götürdü gelince vakti(!)
Ne bir duyanı vardı, ne de şahitler;
Aslında resim, anlatır “cinayeti”...

Isparta İli’nde bir aşk cinayeti...
“Darağacına takılan düşler” diye
Turizm Bakanlığı çekmiş belgeseli…
Olay on beş Aralık, yıl otuz birde...

***

Artık sorun onlara, cevaplasınlar;
Yahu nedir şu Düyûn-ı Umûmiye?
Ortak olmuş devlete alacaklılar
Kapitülasyonlar beladır ülkeye!

Osmanlı döner ithal mal cennetine;
Piyasaya tam hakimdir yabancılar.
Ezcümle dönmüştür yarı sömürgeye!
Üstelik hazineye ortak olmuşlar.

Endüstriyel marka yoktur Osmanlı’da;
Bir kaç mahalli küçük markacıklar var!
Hacışakir Sabunu kalmış akılda…
Fazla yok, bir elin parmakları kadar.

***

Sorun onlara, artık cevap versinler;
Var mı hiç Kur’an’da kral ya da saltanat?
Kur’an adalet, meşveret, maslahat der.
Ve devamında emanet ve liyakat…

Bu ilkeler olmaz ise sonu hüsran...
Nebi, Ebubekir’e vermez hilafet.
Ve değil oğlu, olamazdı hanedan...
Allah adına sultan yok, rıza elbet...!

Yönetenler hesap vermeli halkına!
Hesap bu dünyada verilmezse şayet
İstismar, münafıklık, şirk, şirret, riya…
Alır başını gider, sarsılır devlet...

Mahşerde bu hesaplar daha da büyür.
Hem sultan Allah’ın gölgesi olursa
Hep olur hikmeti hatası örtülür.
Der “Hesabımı vereceğim Allah’a…”

Doğrusu her vatan sever görmelidir;
Sevmezler ne Türk, ne Osmanlı aslında...
Yolları İslam değil, bilinmelidir…
Bakara’da ayet der: “Yarışın hayrda…”

Halk hesap soruyor, sandıktan kaçarlar;
Cumhuriyet, demokrasi halkın yanı.
Monarkı, tiranı İslama soktular;
Oyun kurmak için severler sultanı.

***

Sorun onlara, artık cevap versinler;
Bakın neler yaşanmış son üç yüz yılda!
Batıda başlar ulusal hareketler;
Onlarca var çok uluslu Osmanlı’da…

Ekonomide hepten geri kaldılar
Ve ıskaladılar teknik gelişmeyi!
Her tarafta başlamış ayaklanmalar;
Savunmak güçleşir güzelim ülkeyi.

Yalnız Yunan değil, daha çok vilayet;
Bulgar, Yunan, Sırp, Hırvat, Kıpti, Bedevi...
Ayaklandılar, kurdular birer devlet.
Tek tek yazarsak kalem biter vallahi.

Onyedinci, ondokuzuncu, yirminci;
Osmanlı hangi asırda daha güçlü?
Sakarya, Afyon… cephede ne değişti?
Doğruyu söyleyin, düşünün çok yönlü!

***

Sorun onlara, kaçmasınlar sorudan;
Hep İstiklal Harbi’ni küçümsediler?
Neden torunlara anı bırakmayan
Cepheden kaçanlara, ayar verdiler?

Dünkü vilayet lafı insanı gerer;
Kimden toprak alarak devlet kurdular?
Yüz yıllık bir devletti, tecrübe yeter…
Haymana’ya kadar nasıl ulaştılar?

Onlar torunlara öyküler düzerken
Bu çakma tarihçiler destek verdiler.
Önce nasıl devlet oldu vilayetken?
Asla bu soruya cevap vermediler...

Sanki bu çakma tarihçilere göre;
Osmanlı bu vilayetlere jest yapmış(!)
Sanki bağımsızlık tanımış törenle(!)
Sanki büyüklüğün gereğini yapmış(!)

Düşmanı kovdu milletin evlatları;
Bu kahramanlığı görmezden geldiler.
Sonra kalkıp küçümserler Sakarya’yı…
İnsan biraz utanmaz mı ey safdiller?

“Ulu Hakan” dediler toprak verene,
İşgale teslim olana Mağdur Hakan…
Toprak alanlar suçlanıyor nedense;
Alana değil verene cennetmekan…(!)

***

Sorun onlara belki cevap verirler;
Misyoner mektepler var, hem de binlerce?
Kimlere hizmet etti? Bir söylesinler!
Bakın bir sürü mason cemiyetlere…

Nedense bunları kapatan adamın
Hep sorguladılar soyunu sopunu…
Oldular ortağı bu büyük yalanın;
Oynadılar alçakça büyük oyunu…

***
Artık soralım cevap versin onlar da;
Nerede asılmış Kur’an okuyanlar?
Yok mu boy boy torunlar ocaklarında?
Ortaya çıkıp güzelce konuşsunlar.

Veya çıksın diğer akraba torunlar...
Yahu konu komşu torunlar da mı yok!
Nerde şapkadan, Kur’an’dan asılanlar?
Büyükler anlatmıştır, dilleri mi yok?

Evet yalan! Yoktu idam edilenler!
Bunlar hepten şer odakların adamı…
Ne yazık ki anlamak istemediler
Kur’an’ı tercüme ettiren adamı.

Bulmaz üç bini toplansa şu idamlar!
Bunların da çoğu hepten işbirlikçi...
Hem birer asi hem askerden kaçmışlar!
Bir de arkadan vurmuşlar Mehmetçiği…

Bir kaçı dışında fazla bahsetmezler;
Çünkü ihanetleri var, olur ifşa
Hep uzaktan konuşup ahkâm keserler?
Gizliyor şu torunlar gerçeği hala!

Pendik / 08.10.2021


Mustafa Bulan
Kayıt Tarihi : 29.4.2022 12:06:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!