Varlığının üzerime yüklenmiş bir borç olmadığının şuurunda ama yokluğunla çıldırasıya kaygılara sürükleneceğimin farkındalığında sana seslenmenin mecburiyetini yerine getiriyorum. Gözlerimi yağmur yaralarından alıyorsun, bu doğru. Yerinirken kahkahamı parlatıyorsun, bu da doğru. Seninle satır aralarının iç burkan derinliğinde yaşanacak bir rüya bulabiliyorum. Bu beni kurtarmasa da saçlarımı aynada düzeltecek kadar nefes almama imkân sağlıyor. Böylece alnımı güneşe yeniden ısmarlayabiliyorum. Sana dair sözlerimin nasıl bir anlamla kuşandığını kime anlatabilirim? Kim kurtulmuş hesaptan bahsi kapa diyerek? Sözlerimin beni kuşatan buğusuna kimin bir şeyler karalayabilecek kudreti var? Öyleyse sana tutunmanın avuçlarıma sunduğu ateşi her daim muhafaza ederek yalnızca kendim için ufku itelemeye devam etmeliyim. Hayıflanmalar doğuracak veda ne kadar gecikirse sen de kendini o kadar bağışla bana. Karanlığın uğultusu karşısında söylenen şarkı olarak kal. Kanatları çözülmeyi bekleyen göçe gecikmiş kırlangıcın sıcağı ol. Bil ki ben yaşamak serkeşliğinden kendimi kurtarana kadar sana tutunmakla hatamı affedilmez kılacağım. Buna mahkum olmasaydım avuçlarımı kavuran iplerini göğe tırmanmak için kullanmaz mıydım? Oysa duyduğum tahammülü imkansız sızılara rağmen ayaklarımın boşlukta asılı kalmasına razı bir şekilde seninle var olmayı sürdürme çabasındayım. Ey her yalanın taşıdığı cazibeyi kendinde barındırmakla aşkı çağıran gizemli güzellik; sen, sonsuzluğun kıskacından yüzümü sakınırken bana omzunu armağan eden ve hayatın anlamını süpüren “gerçek”sin.
Bu, ipleri ateş yalımı salıncağa doğru bir sesleniştir.
2010
Her şey bir anda başladı
Yaşandı
Ve bitti...
Yan yana gidip de bir süre