İlk gözyaşının toprakla dansıydı ve ilk ninnisiydi gökyüzünden ona söylenen
yağmur tanelerinin ezgisi.
Dalmıştı yine, kimbilir nerelerdeydi, hangi yüceltilerde. Dalmıştı kendisinin bile bilmediği yerlere.
Bağrışmalar ve binbir türlü haykırmalar içinde hiç birşeyi duymuyordu.
Ne yüreği ne de benliği, sadece ufka dalmıştı.
Güneşin toprakla dansını seyretmek ve Hiç ulaşamayacağı hayallerin peşinden öylece koşmaktı isteği.
Gökküşağının bir rengine sevdalanmak ve sadece maviyi koynuna alabilme tutkusu, gökyüzü misali saçlarına nakış dokumak.
Bir deniz bekliyorduk. Duvara çarpıp ölmesi gibi
özgürlüğüne uçan bir kuşun. Anlamın
düğüm olduğu zamanlar. Bütün yaraları
denedim. Ağzımda kan tadı. Saklanacak
o su kıyısı uzakta. Dağıldım
yaşlandığım yol için. Hangi çağa gittiysem
Devamını Oku
özgürlüğüne uçan bir kuşun. Anlamın
düğüm olduğu zamanlar. Bütün yaraları
denedim. Ağzımda kan tadı. Saklanacak
o su kıyısı uzakta. Dağıldım
yaşlandığım yol için. Hangi çağa gittiysem