Gurbetin yükünü sardım,
Karanlıkta ahım kaldı.
Bu sigara yoldaş oldu,
Her gün aynı nakarata.
Bir Jumper’in içinde ben,
Bu günler bir gün geçer,
yine güneş açar bahçemizde.
Suskun serçe yine öter,
bayram tadında günlere, şerefe!
Göğün dalgın alnında bir leke,
Bir rüzgar esiyor, yağmur yok,
Tedavülden kalkmış kasetçalar,
balkondan esneyen gökyüzü
yanık rakı gibi kokuyor.
Ve köy! Köy ki toprağı hışırdar,
Bu sabah bir kartpostal gibi gözümün önüne geldi havuç taratorun.
Az sarımsaklı ve hafif kavrulmuş sevdiğimi bilirdin.
Bir özgürlük yemeğiydi sevgiyle limonunu sıktığın, gözlerinle kıvamına hükmettiğin brüksel lahanan.
Şimdi çay bardağında içmek vardı ardı ardına rakıyı
Dans etmek buzların çatırdamasında
Gözlerinden akan yaş
Taş gibi sineme oturdu
Kahretsin bu kara talih
Yine ayrılıklar doğurdu
Tren gelir yarim gider
Karanlık çökerken üstüme,
Gecenin soğuk nefesi,
Bir rüzgar gibi eser uzaklardan.
Bir ağıt,bir feryat gibi
Ama umudum var hala,
Denizin dibinde saklı inci misali.
Gecenin sakat kalbiyle sustum,
içime gizlediğim mezarlar ve beyaz bayrak.
Bir yangın öpücüğüyle mühürlendi,
ürpertinin kutusu.
Yalnızlık volta atıyor odada.
Ayrılıklar burun sızlatır
Kanar dirseklerim
Ağır gelir başım
Sessiz bir çığlık yankılanır
Yüreğimin ücra köşesinde
Ben mezelere şarkı söylerim..
Vakit bir şafak vakti olurdu
Yada en kuytusunda bir geceydi
Tercümanı olur düşerdim notalara
Bir ezginin yalnızlığını haykırırdı bestelerim
Ya da teşekkür almış bir çocuğun buruk sevincini
Zalim gurbet sabahları,
Dışarda rüzgar bile üşüyor.
Ahşap kokusu evlerde,
Yüreğim acı kokluyor.
Gün ağır, zaman yavaşlar.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!