Bilinmeyen yer ve bilinmeyen zamanlar arasında sıkışmış
kendi bilincinde olmayan insanlar,
Düşünce bile üretemezken bu kokuşmuş düzen içinde
makyavelciler çoğunlukta.
Fatalizmi benimseyenler eli kolu bağlı beklemekte,
Gün be gün meydanlarda küçük insanların gölgeleri büyümekte
Koptu bir anda içinden yüreği,
Sarsıldı tüm bedeni,
Ummuyordu böyle bir neticeyi.
O anda yitirdi,
Ne varsa Aşka dair
tüm inancını....
Ey aşk!
Seni kendimden çok sevmek,
nasıl yıkıcı ve ıstıraplı idi bir zamanlar.
Gökyüzünü bir daha göremeyeceğim sandığım,
bir kara zindanda yapayalnız,
doyurulmamış isteklerimin vaatlerle beslendiği
Birşeyler anlatıyorsun
anlamıyorum,
Yılmıyorsun...
Hayran kalıyorum sana.
Kendi iç dünyandan bizlere seslenmeye çabalıyorsun.
Duyamıyorsun, konuşamıyorsun..
Dipsiz bir nihilizmin
boşluğuna düşen zavallı ruhum,
hiçbir zaman kurtulamadı sensizlikten.
Senden ayrı düştüğümden beri,
meğer ise kana kana içecekmişim
sensizliği su yerine,
Taki seni tanıyıncaya kadar,
aşk nedir bilmezdim.
Gözlerini gözlerimden ayırmaz,
ruhumu okşayan sözler söylerdin.
Başımı göğsüne yaslar,
ellerinle saçlarımı okşardın.
Dört duvar arasına sıkışmışım,
Bu mekan dar gelmekte ruhuma.
Ne yazık ki!
Hayatım trajik bir boyutta,
Serzenişte bulunmam boşuna,
Kim ne derse desin,
Alıştığım yerdir benim cennetim.
Gerçek mutluluğum,
Sevdiklerim ve sevenlerimle olduğum andır.
Tıpkı Abidinin mutluluğun resmini çizdiği gibi,
Malda mülkte değil,
Birlikte paylaşılan sevgi dolu anlarda saklı.
Ben parya dediğiniz sınıftanım,
varoşlardanım..
Bana kim sökük çorabı mı dikecek
iğne iplik verecek?
Kim aç karnı mı doyuracak
iş ve aş verecek?
Bir külçe gibi yığılıp kaldım bu yatakta,
Yattığım yerden kendimi seyrediyorum.
Yenik düşmüşüm zamana....
Bedenim cansız bir et parçası,
yaşatılmak için bağlatılmışım makinaya.
Göz açıp kapayıncaya kadar,



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!