Bir kapı vardı. Hiç açılmayacağını bilmeme rağmen, parmak uçlarımı dokundurduğumda oluşan o hafif titreme ile yaşıyordum. O kapı, aslında kapı değil, geçişsiz bir anıttı. Karşısında saatlerce duruşum bir mimari eylemdi; duvarları sabırdan, tavanı unutulmuş nefeslerden örülü bir yapı inşa ediyordum. Gelen giden yoktu, sadece kapının ahşabına sinen yitik zamanın kokusu vardı. Ben bekledikçe kapı daha da sağlamlaşıyor, daha da anlam kazanıyordu. Oysa beklediğim şeyin gelmekle ilgisi yoktu, sadece o kapının önünde kendim olma ihtimaliydi. Ve bir gün, kapıyı değil, o mimariyi terk ettim. Çünkü anladım ki, beklemek bir fiil değil, bir iç mekândı.
Deniz durgun göl gibi, gitgide genişliyor
Sular kayalıklarda nurdan izler işliyor,
Engine sarkan gökler baştan başa yıldızlı..
Şimdi göğsümde kalbim çarpıyor hızlı hızlı.
Göklerden bir yıldızın gölgesi düşmüş suya
Devamını Oku
Sular kayalıklarda nurdan izler işliyor,
Engine sarkan gökler baştan başa yıldızlı..
Şimdi göğsümde kalbim çarpıyor hızlı hızlı.
Göklerden bir yıldızın gölgesi düşmüş suya



Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta