Çiçekler nasıl üşür bilmezsin; yazın en sıcak zamanlarında... ter kokularının arasında... insansı ayakların altında... Buralara zamansız gelince bahar, seni nasıl arar gözüm tahmin edebiliyor mu, dört odacıklı göçebe evin? Salıncaklar yaptığım kirpiklerinden nasıl yağar damla damla, tepeli gurbetime sağnaklar? Sana ait olan her zerrem vedahi sen bi'habersin bizden. İçimin en sensizliğinde saklıyorum sayıkladığım bizi. Israrla avuç içlerinden su içiyor uçması gereken gönül ecem. Şimdi büyük çığlıklar istemiyor bedenim. Susuzluğa da tamâyım ışıkların hep siyaha boyanmasınada. Uzaklarda ve bi o kadarda yakın... Dağların tepelerinde, kar kokularını beklerken alıştım, sana olan doğrucu hataların coşturuşunu amansız hokkabaz sevdamı. Utanıyorum kendimle senli konuşmaya. Her geçen gün daha bir bağlanıyorum fincan takımı yokluğuna. Hoyrat rüzgar ve sert bir dalga işliyor içime ilmekleri sökük bir ayrılık tığında. Yapma! Utanıyor işte bu cılız beden hâla yaşamak için bir umutla esir düştüğü vefasız kabuğudan, şiirler yazıyorum taş duvarlara çiçek resimleri çizercesine. Sarıp sarmalıyorum seni içimde ürkütmesin diye zihnim çocuksu duygularını. Unutmak için düşkünü olduğum yollardan sonbahar hep ahmak ıslatanlı. Güzel yemek dansları geçiyor kollarımda. Sert buğday tanaleri arasından dönünce arkamı tüm vefalara. Sen çiçekler nasıl üşür biliyor musun? Aklımda...
Mehmet Habip Güney
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum.
Eve ekmekle tuz götürmeyi;



Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta