Uykularımın bölündüğü saatlerde
Tek düşündüğüm sendim soluk soluğa...
Orman yangını gibi dudakların
Kavururdu beni.
Ayaz gecelerimin puslu soğuklarında
Esirgeyen bağışlayan Aşk'ın adı ile başlıyorum...
İnan ne diyeceğimi bilmez bir haldeyim.Yada ne düşüneceğimi..Kafam karmakarışık sevgili.Sevgiyi bilen nadir insanlardansın.bense değer bilmeyen insanlarından...Benim istediğim aradığımda buydu yıllar yılı.Katıksız sevgi..Ancak nedenini bilmedigim bir nedenden dolayı bundan kaçar oldum.Sevgiden aşktan kaçar oldum.Hem istiyor hemde korkup geri kaçıyorum.Anlayamıyorum inan ne yapmak istediğimi.Şimdi benden çok uzaktasın.İnan seninle günlerimi geçirebilmek, görüşebilmek için herşeyden önemlisi yanında olabilmek için herşeyimi verebilirim.Ama imkansızlıkları düşündükçe sen orada ben burada...İnan kahroluyorum..Artık uzaklar, uzak sevdalar çok acı veriyor bana.İsteyipte göremediğin yarin uzaklarda ve istediğin zaman çıkıp gidemiyorsun yanına en kötüsü de doya doya göremiyorsun. Dokunamıyorsun. Kokusunu hissedemiyorsun.Dizlerine yatıp tüm dertlerini tasalarını arkanda bırakamıyorsun.Ne kadar acı verici bir olay anlatamam..Seni sensiz yaşamak acı veriyor bana.Neden böyle neden ama diye her düşündüğümde kendi kendimi yer bir durumda buluyorum.
Seni herşeyden çok ister tavırlar sergiliyorum son zamanlarda hele hele de geceleri, yalnızlığımda ancak sana ulaşamamak çekilmez işkencelere dönüşüyor.Telefon avizelerinde kalan sevgi sözlerinin kırıntıları artık beni tatmin etmez oldu.Çünkü konuşmalara doydum.Şimdi istediğim saatlerce susmak karşında.Seni seyretmek seni yüceltmek hoyrat ellerimle.Tek istediğim bu.Saatlerce karşında, sessizce oturup seni seyretmek.Gözlerinde erimek.Ama bu istediğim çok uzaklarda kalıyor.Sen uzaklardasın. Ben uzaklarda.Uzak diyarların sevda bekçileri gibiyiz.
Sen yağmurları severdin değil mi?
Hele hele de yaz yağmurlarını?
'Evet' dediğini duyuyorum.
O halde farzet ki ben senin hayatından geçen
Bir Yaz yağmuruyum. Geldim ve geçtim...
Sana kalanları düşün..
Ne mübarek bir milletin şanslı torunları
ve ne şanlı bir kurtuluşun kahramanı köklerimiz…
Yokluk içinde geçen senelerin, yıllarca süren azimli bir kararlığın mücadelesi
kamçılar gençliğimizin ateşini.
Günlerden vahim, aylardan çaresizlikti.
Yüzüm yok sevgili seni aramaya... Evdeki hesap uymadı bize, uyduramadık...Şimdi hangi yüzle arayabilirim seni, hangi açıklamayla su serpebilirim yüreğine ve hangi teselli kelimeleriyle bezeyebilirim seni...
Yüzüm yok sevgili seni aramaya... Nasıl diyebilirim şimdi ' Aylar sona görüşebiliriz ' diye. Nasıl yıkabilirim olan hayallerimizi... Elim varmaz avizeye, dilim yetmez bunları sana söylemeye...
Yüzüm yok sevgili seni aramaya... O ay tanrıçası yüzün asılsın istemem. O masum gözlerin ıslansın istemem. Bu on sekiz ay sensiz nasıl geçecek hiç bilemem...
Uzunca geçen bir sessizlik evresindeyim. Uzaktan seyrederken sevgiliyi, onca özlerken onunla geçen süreleri ve bir o kadar acı ki sesinden, yüzünden yoksunluk; tarifi yok şimdilerde sessizliğimin. Yazmak isteyip yazamamak, konuşmak isteyip susmak ve görmek isteyip bakamamak yasaklısı olduğum günden beri, düşünce suçu işleyip duruyorum geceleri. içimde kopuyor isyanlar ve bu uğurda çıkardığım savaşlarda, kuşatsam da kalelerini, sancağını alsam da elime, fethetsem de seni, gerçeğin soğuk nefesi ensemde… Yani sensizlik, yani senden sonraları ve sonrasından sonraki yalnızlık… Hiç seninle olmayan ama hep seninle hayal edilen bir ömrün son nefesleri…
Suskunluğumun en şehvetli günlerinde çıktı karşıma yüzün ve yüzünün yansıması oluverirdi günüm. Yasaktı belki, belki de haram ama yinede karşı konulamaz bir yaşama içgüdüsüydü sana sarılışım, sana, yani vazgeçemediğim mabedine sığınışım… Yalnızdım ve bunu en iyi sen anlayabiliyordun çevremde. çünkü senin, onca kalabalığın arasında benden sadece tek farkın oluyordu hep; avuçlarının arasında barındırdığın, hiç vazgeçemediğin ve her zaman ötelediğin bir yazgın olan Korkun. Sevmekten ya da sevilmekten arkana bakmaksızın kaçışın. Bu da yetmezmiş gibi önüne geçemediğin, körü körüne güttüğün gururun. İkimizde çoğulduk ama tekildik iç dünyamızda. Anlaşılamıyorduk, anlayamıyorduk olanları. Ve sadece hak etmediğimiz yaşam biçimlerine uymaya çalışıyorduk, ağır sorumluluklar altında ezilerek. Suskunluğunu, bir asalet nişanesi gibi göğsüne iğnelenmiştin. Bense haykırışlarımı, isyanlarımı dolduruyordum ceplerime. Dibe vurduğum kadar vurdum bir daha çıkmamak üzere…
Adını sayıkladıkça kalemim, yazma dürtüsü içimden hiç eksilmiyor. Yüzün ve yüzünün yansıması oluveriyordu kâğıdım. Yasaktı belki düşünmem, belki de hayal edişlerim. Ama bu kimin umurunda. Sadece bir benim bildiğim gerçeklik, gün doğumu lezizliğinde. O da sen, o da sana duyduğum bağımlılık. Olmasan, olmayacak gibiydi yaşam, olmayacak gibiydi fotosentez, dolmayacaktı hücrelerim nefesinle, seni düşündüğüm gerçekliğimde. Sana ait olan her bir parça, bir karesini oluşturuyor yaşam kesitimin ve toplasam kısa metrajlı bir film kadar yer kaplıyordu beynimde. Ama o kadar ağır bir senaryosun ki, fazla geliyor yüreğime ve kalemim ucundan akıyor kâğıdıma…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!