Hiçbirşeye değişemem sandığım,
Sevda alevinde yandığım,
Söyle şimdi mutlumusun?
Ben ayrılık rüzgarlarıyla dağılmışken,
Senin için küçük dünyamı yıkıp sana gelmişken.
Sonra bir evsiz gibi sokakta
Geçen onca senenin ardından baktığımda geriye, çok zaman geçmiş gibi geliyor insana… Oysa her şey dün gibi aklımda… İlk sevgilinin kapısında beklediğim saatler… Ya ilk görüşüm o yüzü… İlk kelimeleri öğrenmek adına başladığım kara tahtalı, eski Rum evinden bozma okulun sınıfına ilk girişi… İlk kalp çarpışım, ilk heyecanlanışım… Nasıl unutulur…
Sonraları ve sonrasından sonrakiler, bir kuş çırpınışı yaşamıydı. Damağa çalınan bir parça balın tutsaklığı, geç kalınmış bir koşuşturmaca gibiydi. Oysa sonlara yaklaşıldığında, tutsaklık tutkunluğa vardığında, kuş çırpınışları dingilliğe erdiğinde aşkın tadı, aşkın kokusu, aşkın o bilinmez kimyası kaplardı bedenleri… Ancak her saatin kıvamı aynı tutmazdı ve geceleri bir başka kişiliğe, gündüzleri bir başka kişiliğe bürünürdü insanlık. Yalnızlığın adı iyice anılır olurdu. Ruhların, gecenin matemli saatlerinde yıkanışı, bereketli topraklara ekilen ümitlerin yeşerişi ve gökyüzüne yıldızlarla yazılan yaldızlı isimler… Hepsi mutluluğa yapılan maratonun başlangıç noktasıydı. Sona varılabileceği düşünülmeden atılırdı büyük büyük adımlar… Kimileri yorulurdu düşerdi hayat yolunun kenarlarına, kimileri kısraklar gibi çatlamayı göze alırcasına bir çırpıda, kimileri ise aynı tempoda devam ederdi el ele... Nasıl unutulur…
Şehir şehir aradığım günlerde aşkın doyumsuzluğunu, kimliğimi kaybettim yollar boyu. Çok kimlik değiştirdim, çok yürek yangınlarına tutuldum, çok yoruldum, yontuldum. Her adımda, her kilometrede biraz daha olgunlaştım. Acılar içtim, kahırlar yedim katık edip hüzünlerle… Dimdik çıktığım her yolculukta, başım önde düştüm şehrimin kucağına. Her seferinde örslerde örselemiş bedenimi, bembeyaz dalgalı saçlarıyla bağrına bastı Karadeniz. Sarıp sarmaladı gözyaşlarıyla sırılsıklam kalan yüreğimi. O gün bugündür ne zaman dara düşsem, ne zaman kaçıp sığınacak bir yer arasam, atarım kendimi sahillerine, bırakırım kendimi sessizliğin en güzel sesine… Martı çığlıkları ve dalgalar arasında sıkışan limanlar misali yüreğim hep bir sevgilinin, avuçlarının arasında kaldı. Ne kadar çok renkten renge giren sevgilerle sevmiştim her birini… Ne çok isimler adanmıştı bu bedene… Kimi Eren, kimi Alp, kimi Alper diye seslenirdi o kadifemsi sesiyle. Adımı unuttuğum zamanlardı oysa ve esasen hüviyetimden habersiz, kimsesizlikten yoksun, yalnızlıktan bitap düşmüşlüğün ertesiydi seneler. Nasıl unutulur…
Bir gökkuşağı misali göründün penceremden…
Perdeyi araladım. Oradaydın, tam karşımda…
Uzattım ellerimi renklerine boyandım.
Bak ne güzel…
Serçe parmaklarım sarı, yüzük parmaklarım turuncu,
orta parmaklarım kırmızı, işaret parmaklarım ise mavi…
Sessizliğimde Boğulmuş Bedenimi Sırtlayıp Gidiyorum...
Çok değiştin sevgili. Bahanelerle uzaklaştırdın bedenini ve ruhunu. Alıp gizledin bilmediğim şehirlerde yüreğini. Bakışlarındaki o saflığı, yüreğindeki o masumiyeti göremez oldum kaç zamandır. Bir başkası kokuyorsun, bir başkası bakıyorsun, bir başkası gülüyorsun artık… Bambaşka biri oldun çıktın ve çok değiştin sevgili…
Önceleri böyle değildi, böyle değildin. Farklıydın, bambaşkaydın, eşsizdin, tektin, başka bir dünyadan bu zamana gönderilmiş gibiydin. Sana bakmaya kıyamaz, dokunmaya ürkerdim. Dokunsam, o saf bedenin dağılacak, koklasam eksileceksin zannederdim hep sevgili. Korkardım kaybetmekten seni. Ben, sana böyle kıyamaz ve üstüne titrerken, sen ise değişkenliğe adadın kendini. Günden güne bir parçanı, bir yenisi ile değiştirdin. Her geçen gün daha çok bir başkası oluyordun. Geçmişimde sevdiğim diğer kadınlara benzemeye başladığını hissettiğimde ise içimde amansız, tarifsiz bir acı, dermansız bir ayrılık, kahır dolu gecelerin matem çanları, kulaklarımda uğuldamaya durdu. Bu değişimin sonu hüsran, bu değişimin sonu yok, bu değişim ki acı, bu değişimin sonrasında pişmanlık, özlem, hasret ve bir o kadar da ağır bir yalnızlık kokusu var…
Bir ülke istiyorum
İçinde;
Sevgimizle büyüyüp yeşeren ağaçlar,
Hasret göşyaşlarıyla beslenen pınarlar,
Ve masmavi gökyüzü,
Ellerin gibi pamuk pamuk bulutlar olsun istiyorum...
Hatalar, yanlışlar olmasaydı doğruların hiç bir kıymeti hiç bir güzelliği hiç bir değeri kalmazdı.Ve yanlış insanlar olmasaydı doğru insanların varlığı hissedilmezdi. Ve Sevgini doğru insana, sevgiyi bilen insana sunmalısın.Çünkü sevgi o kadar zor bulunan ve o kadar zor kazanılan bir duygudur ki; yanlış bir insana hepsini sunup ellerinin boş kalması bir daha bulamama ihtimalin var! .. Yazılarımda kendini bulman normal... Dalıp dalıp gitmelerinin artması da öyle...Çünkü benim yaşadıklarımı her insan belli zaman dilimlerinde yaşamıştır..Ve sıra bende...Neyse...
Sanırım bundan böyle önceki kadar sık gelebileceğimi zannetmiyorum! ..Belki de benim bu içinde bulunduğum durum seni üzüyor...Konuşamayacak olmamız canını sıkıyor... Kimbilir... Şöyle düşün bir de? Sen yağmurları severdin değil mi? Hele hele de yaz yağmurlarını? 'Evet' dediğini duyuyorum.O halde farzet ki ben senin hayatından geçen bir Yaz yağmuruyum. Geldim ve geçtim...Sana kalanları düşün..Avuçlarındaki yağmur damlalarını, toprağın kokusunu, Sende bıraktığım izleri düşün bu seni mutlu edecektir.Elbet yine bir gün yağmur yağacak...Ama farklı bir zamanda farklı bir buluttan...Belki bu bulut ben olmayacağım ancak yağan yağmur sende kalanlar yine aynı olacak...Avuçlarında damlalar, havada toprağın kokusu, ve yüreğinde hep aynı lezzet...
Farzet ki senin için bir Yaz yağmuruyum..
Geldim ve geçtim
Dün gece içtim sensizliğe...
Hayaline kaldırdım kadehimi.
Seni düşledim sabahın ilk ışıklarına kadar
Sessizce kimselere belli etmeden...
Sensizliğe tek şahidim
Zifiri karanlık,içtiğim sigaram ve rakımdı.
Sonunda bitirdim herşeyi
Yok artık seni düşünmek gecenin bir yarısı
Yollarını beklemek hergün,her saat...
Hayalini kurmak ıslak gözlerle
Yok artık yok
Çok değiştiniz sevgili. Seninle yaşadığımız ve adına aşk dediğimiz, bu beraberlik ve SEN; anlam veremediğim bir tavırla değiştiniz bana karşı. İlk günkü şevk, heyecan artık yok. Şimdilerde korkuların, bana tattırdığın tarifsiz acıların ve beni istemez hallerin var. Ne oldu sana böyle. Hangi tavrım yada hangi olay seni böyle bir değişim içine soktu? Neydik biz sevgili ne olduk söylesene? Büyük bir gururla, bensiz yapamayacağını, beni kaybetmenin hayatına mal olabileceğini haykırırken yüzüme; şimdi ise karşıma geçip ‘Ya bir gün karşıma, aradığım özellikleri taşıyan kişi çıkarsa...’ gibi öldürgen, yarım kalmış ve sonunu hiç düşünmek bile istemediğim bir cümleyle kanayan yüreğime tuz basıyorsun.Bana karşı olan düşüncelerinden emin olamadığını, elimi tuttuğunda içinde hiçbir kıpırdama olmadığını ve bana en ağır geleni de ‘seni sevmeyi başaramazsam...’ deyişin.Ne demek bunlar! Bir sevgilinin sevgilisine aşkını belirtme biçimimi? Yoksa bir aşkı bitirmek için öne sürülen kadınsı bahaneler mi? Anlam veremiyorum sana hem de hiçbir anlam veremiyorum yapmak istediğine. Böyle mi sevmiştik birbirimizi? Böyle mi sevmiştin beni? Bir gün terk edecek düşüncesiyle? Ya sevişmelerimiz? Onlara ne diyeceksin? Yalan mı? Ellerimi tuttuğunda hiçbir şey hissetmeyip; ama benimle vahşice sevişmelerin yalan mıydı? Bunları sana sorduğumda, iri gözlerine haykırdığımda; aslında hiç ama hiç asıllarının olmadığını söyleyeceksin belki de; Belki de yine beni yalanlarla bezeyeceksin? Ancak gerçek olan şu ki; Sana, geçmişimi temize çekerek en doğal, en saf halimle, katıksız duruluğumla gelmiştim
Çok değiştin sevgili ve çoğu zaman beni o kadar çelişkide bıraktın ki; inan çoğu zaman ne düşüneceğimi bilmez haller sergiledim. Suskunluğum arttı. Yanında dalıp dalıp gitmelerim çoğaldı. Beni o kadar karamsarlıklar içinde bıraktın ki; dağılan düşüncelerimi topladım her oturduğumuz masada. Gururumu, duygularımı bıraktım hep avuçlarına... Neydik biz o zamanlarda ve şimdi biz ne olduk sevgili?
Belki birgün
Kirli çamurlu bir su gibi yüzüme vuruyor geçmişim.
Oturmuş ölümü düşünüyorum.
Belki de herzaman böyleydi.
Öylesine basit birşeydi ölmek.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!