13.
Hiç kimse hayat kadar sert vuramaz derdi Rocky Balboa. Haklıymış lan..
130.
Onlar farklı Gölge.. Ya da biz farklıyız bilmiyorum. Onlar sırtlarında seyrek şeffaf açık sarı tüyleri, gittikleri yere göre üzerlerine geçirdikleri kıyafetleri ve avuç içlerinde minik ter havuzları yaratmalarına rağmen bir türlü bırakamadıkları sevgililerinin elleriyle bulundukları her yere sığarken, seninle ben kesik koltuk altı kılı gibi yersiz mekansız atılı duruyoruz saçma sapan köşelerde. Onlar neredelerse oraya aitmiş gibi davranıp hiçbir yerde yabancılık çekmeyecek kadar akıllılar. Bir de bize bak Gölge. Kendine bak! Zeka düzeyini sikeyim senin.. Kendine sığınak olarak seçtiğin bedenden belli zaten kafanın çalışmadığı. Defolup gitsen ya. Kendimle uğraşmayı bile beceremezken ben, bir de senin asalak, çürükçül, parazit, müphem varlığınla uğraşmasam ya. Siktirip gitsen ya be Gölge..
131.
Ben neysem oydum dünya anlamadı beni o anlamadı kimse anlamadı "kiminle konuşuyorsun ali? kendimle konuşuyorum ali" dedim dedim herkesin uyuduğu benim uyumadığım saatlerde sonra bir şeyler oldu olmadı aslında bir şey olsun istedim ben ben hep istedim ne olacaksa o oldu istediğim gibi olmadı hiçbir şey edeyim dedim edemedim baş yenildim ettim kabul son çare dedim kalktım sana geldim sen meşguldün çok işin vardı yetişeceğin yerler arkadaşların falan vardı bir dünya seni bekleyen benim bıraktığım yerden devam ettiklerin vardı benim asla yetişemeyeceğim ıslık çaldım ben çaresiz votka içtim falan sonra sen yoktun ne çok ben üzgündüm ne çok ne ne çok dedim yetmedi ne çok ne az lafmış votkayla anlaşılırmış o anladım geç oldu sonra yapamadım bir şey kalktım sonra geldim buraya ruhum şimdi yarım kalmış bir şiir..
132.
Hayat akıp giderken ve olanlar tam da olması gerektiği gibi olurken, başka bir şey olur birden. Bir şey olur ve sen devamında çok daha kötü şeyler olacağını bilirsin. Bir şey olur, karşı koyamazsın. Gücün yetmediği için değil, karşı koymak istemediğin için. Onurun, iraden, öfken, aklın sabun köpüğü gibi akıp gider. Bir şey olur ve o şey daha sonra olacak bütün boklukların başlangıcıdır. Anlarsın ama hiçbir şey yapamazsın. Sonrasını umursamazsın çünkü, gerisi önemli değildir. Artık o şey olmuş ve olacak başka her şeyden değerlidir. Zaman durmuştur sanki o şey olduğu an. Belki de bütün dünyayı karşına alacağını bilirsin ama zerre kadar umursamazsın. Sonra.. Yoktur işte sonrası. Sonrasını düşünmemek gerekir. Sonra düşünmemek gerekir o şey üzerine. Düşünmemelisin. Olası her türlü düşünce sana karşıdır çünkü.
Bazen bir şey olur, tek bir şey olur bazen ve sen geçmişini ve geleceğini, kaderini o şeyin peşine takıp savrulmaya başlarsın kaderinin o güne kadar sana kendini belli etmeyen kasırgasında..
133.
...
kal sen gittiğin yerde geri dönmek dediğin
unutulan bir ağrıyı hatırlatmak gibidir
hadi tekrar git usulca tenin tenime değmesin
her şey değişmiş bak işte her şey değişmiş her şey
134.
Ama bu böyle olmayacak anlatmalıyım artık birilerine bir yerlere bir şeylere senden bahsetmeliyim şiştim içimde tutmaktan korkunç bir yanlışlıkla sürmekte olan bu saçma sapanlıktan birilerinin haberi olmalı yalnızlığın bu kadarına alışık değilim ben anlamasalar da dinlemeliler beni birileri ya da bir şeyler yahut bir yerler durumdan haberdar olmalı durumumdan durumumuzdan durum mu ne durum işte iyi değilim ben kafam seninle dolu içtiğim biranın köpüğünde seni görüyorum miyavlayan süslü bar kedisi -ki hiç sevmem ben kedi- adınla miyavlıyor gibi durup dururken ağzımdan adın kaçıp duruyor sonra ben bundan kaçar gibi oluyorum başka şeyler düşünür gibi oluyorum sonra başka şeylerle oyalanır gibi oluyorum tanımadığım çirkin insanların düğünlerine uzaktan bakıp tenis maçlarını izleyip yaşlılara yer verip sempati yaratabileyim diye günün en kalabalık saatlerinde belediye otobüslerine binip Kütahya'ya falan gidip mesela günübirlik durumun vehametinden zavallı aklımı korumaya çalışıyorum ama rüyalarımı nasıl yapalım onları koruyamıyorum senden benden durumdan olmayacak şeyler oluyor rüyalarımda ben hepsini gerçek sanıyorum ben sen ne söylesen hepsini gerçek sandım zaten yıllardır kötü olan hiçbir şeyi yakıştıramadım sana bütün kötülükleri kendimden bildim bütün yalanları ben söyledim bütün pis bendim hep sen yıldız gibiydin orada ışığı var kendisi yok soyut bir şey oldun git gide gittin sonra unuttum sandım ben de meğer gözlerimi kapatmışım açtım sonra fark etmeden baktım orada duruyormuş aslında ışığın bilemedim ne yapacağımı nasıl yaşarım şimdi bu ışıkla bilmiyorum ki anlatmalıyım durmaksızın anlatmazsam çıldıracağım sanki ama biliyorum yok kimselerin zamanı durup ince şeyleri anlamaya..
135.
"Hayatın provası olmaz" demişti bir gün, yerini ve gününü hatırlayamadığım, zamanın ve mekanın birinde. Yıllar sonra, belki de o ana dair başka her şey aklımdan çıkmışken birden bire aklıma geliverdi o üç enteresan kelime. "Hayatın provası olmaz.." Üzerinde hiç durmamıştım o zaman. Sahi ne demek istemişti? Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz diyen Herakleitos gibi hayatın sürekli akıp giden bir diyalektiği olduğundan mı bahsetmek istemişti acaba? Şimdi burada olsa da açıklasa keşke. "Hayatın provası olmaz." Sahi, ölüm prova edilebilir mi?
136.
Öfkeliyim Gölge. Biraz daha somut bir şey olsan seni bile çiğneyip geçecek kadar öfkeliyim. Keyfin yerinde tabi, senin bir bedenin yok. Bense hem gövdemle hem de seninle uğraşmak durumundayım. Ve onlarla.. Onlar; birbirleriyle oyuncak gibi oynayıp sıkılınca bir kenara fırlatanlar, gecekondularından en afili kıyafetleriyle fırlayıp iliştikleri bar taburesinde kızların memelerine bakıp birayla birlikte ağızlarının sularını içenler ve memelerini her türlü bakılmama ihtimalini dışarıda bırakacak kadar arsızca sokağa salanlar, kapı önü değnekçileri, çiçek satan şoparlar, bir bok satmayıp para dilenen çocuklar, sevdiklerine açılamayanlar, masaya kapaklanıp hıçkıra hıçkıra ağlayanlar, tepeden tırnağa tere bulanmışken etrafa sahte gülücükler fırlatan garson kızlar, kafaları güzelleştikçe vahşi batının hızlı kovboyları edasıyla cep telefonlarına saldırıp zavallı mesajlar yazan egosu çürümüş mahluklar, ucuz hayaller, iğrenç pazarlıklar ve kalabalık ve gürültü ve duman ve et ve ter ve korku.. Korkuyorlar aslında Gölge, hepsi birer korkak. Yalnızlıktan korkuyorlar, unutulmaktan
Fark edilememek korkusu ödlerini koparıyor. En aşağılık ilgi bile yok sayılmaktan daha iyi geliyor onlara. Çünkü biliyorlar ki gerçekten yalnız kaldıklarında kendileriyle hesaplaşmaya başlayacaklar ve hiçbiri bunun üstesinden gelebilecek kadar güçlü değil. Ve ben Gölge bunları gördükçe deliye dönüyorum. Avaz avaz bağırmak istiyorum, siktirin gidin bir ağaç kovuğu bulun kendinize bir mağara bir oda bir her neyse işte gidin kapatın kendinizi.. Ama yapamıyorum. Kimselere bir şey söyleyemiyorum. Sonra da işte böyle kendime sarıyorum. Elimden hiçbir şey gelmiyor Gölge. Kalabalıkların arasında sabun köpüğü gibi dağılıp bu saçma sapan kompozisyonun bir parçası oluverecekmişim gibi geliyor, korkuyorum. Dağılıyorum aslında Gölge, kendi kendime, yavaş yavaş, öfke içinde küçülüp dağılıyorum..
137.
Bu kez ben haksız değilim bu kez sen beni dinle
sana hak verip durmaktan onurumu sakatladım
çizik vidaymışım meğer sen yıldız tornavida
ne sağa dönebildim ne sola
138.
Kim? Kahramanım kim diye soruyorum kendime. Öyle ya herkesin bir kahramanı vardır illa ki, benim kahramanım kim? Pat diye cevap vermek zor buna, üzerinde biraz düşünmek lazım.. Galiba kahramandan ziyade kahramanlarım var benim. Başta babam.. Benim en büyük kahramanım. Hemen sonra da Selim Işık.. Tutunamayanların prensi. Gerçi genelde kahramanlar önemli işler başaran mühim insanlardan seçilirler. Benim kahramanımsa yaşamak dahil hiçbir işi sonuna kadar götürememiş, kendisine anlayışlı bakışlarla yaklaşıp tuhaf bakışlarla ayrılan insanların arkasından nasıl davranılacağını hiç bilememiş, dünyanın en kırılgan, en naif ve en yalnız insanı. Ölümü bile üzmüyor. Tuhaf bir gülümseme yayılıyor suratıma, kitabı her yüz bilmem kaçıncı okuyuşumda.. Üçüncü kahramanım Holden Caulfield.. En kral arkadaşım. Salinger'in tek romanının yeni yetme kahramanı. Selim en büyük kahramanımdır evet ama Holden kadar yakın hissetmiyorum onu kendime. Bir tür aziz çünkü Selim, bizden biri değil. Bambaşka bir dünyanın adamı.. Holden'da ise kendimi görüyorum biraz. Masumiyetin kayboluşunu yaşayan ve hazmedemediği için kısa hayatına akıl hastanesinde devam etmek zorunda kalan bir tür geçmiş zaman tutunamayanı.. Başka diyorum, başka.. Oblomov geliyor aklıma, Raskolnikov, G.Samsa, Zebercet.. Ve hepsinin ortak noktası. İnsanlara güvenerek yola çıkmışlar ve insanlar onların güvenini sürdürecek hiçbir şey yapmamış. Ve o kadar naifler ki onlar, bu durumla mücadele etmeye bile çalışmamışlar. Kabullenip bu hali, kendi kabuklarına çekilmek, kendilerinden eşya, zaman ve başka hiçbir şey haberdar olmadan bir köşede kayboluvermek olmuş yaşamdan tek beklentileri. İnsanlar buna da izin vermemişler ve onlar buna bile karşı çıkamamışlar.. Onlardan geriye kocaman hayal kırıklıkları kalmış o kadar..
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!