perdelerle sevişen kadın
teninden kaç arşın tül kayıp gitti boynu bükük
ışık okşarken kıvrımlarını hangi fettan düşleri çağırdın aklına
hangi ihtiras bulutu yıkadı gözlerini
ve hangi çizgileri takip etti gece lambasının ışık bulutunda
basit şeyler gibisin,
sıradan, gündelik yaşanan şeyler gibi,
sabah fırından alınan ekmeğin, günlük gazetenin arasına sarılmadan önce ucunun koparılması, kehribar bir tesbihin parmakların arasından kayışı gibi,
Olmazsan, olmazımsın.
Ben hep seni nefesleniyorum.
(marketten kereviz satın alan kadına)
hiç bir filmin jeneriğinde ismin geçmez, hayatın fragmanlarında sevgi ve şehvetle titreyerek sarıldığın hiç bir beden yok.
sahi sen o kerevizleri neden satın alıyorsun?
Başka bir zaman olsa, otobüsün tekerleklerinin dibinden, sonsuza gidecekmiş gibi kilometrelerce uzayan yeşilliğe hayran kalabilirdim.
Hatta; o yeşilliği hoyratça yırtan asfaltta seyreden otobüsten inerek, çoğuna aşina olduğum otların, yaban dikenlerinin, papatyaların, gelinciklerin arasında dolaşabilir, bundan da korkunç bir zevk alabilirdim.
Hiç görmediğim otlara, çiçeklere tarla böceklerine bakarak neden daha önce göremedim diye hayıflanarak günler belki de aylar geçirebilirdim.
haydarpaşadan başlardı
tüm hikayeler
biterdi yada.
son menfezin kıvrımına
yetişmiş soluklar
bu şehir
yaşlı kokonaların pörsümüş gerdanlarına
tek sıra dizilen inciler kadar vefasız
ve ben
bu şehirde öleceğim
düşünebiliyor musun
kaç kere vuruldun yalnızlığın oklarıyla, çok mu yaralandın, çok mu acı çektin...
gözlerindeki bu acı; gaddar bir yalnızlığın aksi mi? oyuncaklarında mı bıraktı ellerini, okşanmamış saçların hangi rüzgarlara teslim.
rüyalarında bile yalnızlığın şarkılarıyla, kaç kere vuruldun...
çok mu canın yandı...
birileri; bana cevap vermeli...!
suskunluğa mühürlememeli bu şehir
kanayan müren dudaklarını
şafakları tutuşturan bu güneş
kadavra sessizliğiyle doğmamalı
gümüş ibrişimlerini döşerken yeryüzüne
hüzünle biten öyküleri
nasıl dinlerse
el kadar çocuklar
nasıl ıslanırsa gözleri
dikenli teller ardından bakanlar
Dudakları kor parçasıydı,
Ipıslaktı,
Üstelik davetkardı.
Ellerim terliyordu,
Yağmur yağıyordu;
Tren Erzurum'a gidiyordu...




-
Murat Halıcı
-
Ozan Sentezi
Tüm YorumlarAhmet Bey usta ve saygı duyduğum değerli bir kalem.Onun kalemini güçlü yapan samimiyeti ve şiire olan tutkusu.Kesinlikle bir ŞAİR...Ve bundan öte saygıdeğer bir insan.
Bütün siirleriniz gibi harika okunasi okutulasi tebrikler gönül dolusu selamlar