bazalt bir sessizliğe bürünmüş gecem
gölgeli yuvasından çıkarıp acılarını,
dile geldi garip gönlümün en ayaküstü meydanında.
her bir coğrafyanının hüzünlerini yudumladım,
her bir farklı zamanin halet-i ruhiyesinde.
Sonunda gördüm;
Gri tüm duvarlar,
Çatlak ve solgun.
Daha yarın halbuki
Zilzurna kördüm.
...söğütülmüş gölgesinde kambur,
zarafetle,
sadakatle,
sakınıyor güneşten,
sakınmakta sarıdan,
sakın makta! maviden.
herşeyin bir anda yitip gitmesi acı verir,
acının bile...
ve çözülür, dağılıveririm kara gecede
yürekler burkan bu gerçeğimle.
tozlarımın arasından
güzel olan;
dostlarla yaşananlar
eski anılar,
vakti ile sevilen bir yar.
yaşatan;
Göçer kanatlar düş görür,
Seraba çalar rüyaları,
Kuru gölde su gördük sanarlar.
Yanılırlar...
Konarlar Seyfe’ye,
Hülyasından, kapkara bir karabasana
Geriye bakma giderken,
Taşa dönersin.
Yürümeye devam et
Şuh kahkahalar atarak
Karanlığa doğru.
Ne ağla ne de kork.
-Ahmet Usta, hadi çocuklar seni bekliyor.
-Tamam geliyorum.
Hemen toparlanıp nasıl da çıkıverdi. Koca salonda ışıklar sönmüş, yalnız bir mum canlı bırakılmıştı zifiri karanlıkta. Mumun nazlı nazlı salınımları salonun kuytularını okşuyordu. Usta sıvadı kollarını ve başladı tek marifetini sergilemeye.
Önce işaret parmaklarını birbirine kenetleyip, baş parmaklarını da usulca bitiştirerek bir kelebek yaptı. Mum alevinin de yardımıyla sanki duvarda oradan oraya uçan canlı bir kelebek varmış gibi gözüküyordu. Sonra bir kuş, köpek, deve, hindiler daha birçok cansız gölge, canlanıyordu sanki ustanın hünerli elleriyle.
Altın işlemeli
Kadife koltuğunda
Ellerinde ipler,
Çeşit kukla oynatan
Mağrur kuklacıbaşısın.
öteler:
tam da
şu anda
bir altın tabağı andırmakta
dolunay.
oysa,
Kelime terbiyecisi dostum...
bu ismi tarih
unutulmayanlara yazacak...