Gök çekilirken üstümüzden
kuşların uçmayı unuttuğu mevsimde
hangi kafalardan hangi yüreklere
çalkalanıp durmuştu Haliç
karışıp tumturaklı cümbüşlere
Yeniden başladık her gün
koparıldığımız yerden bağlanmaya
daha özgür, daha soylu
bir fidan aşısı gibi taze
uzanarak duru maviliklere
Büyürken karanlığın yüzü Sivas’ta
kanıyor ömrümüzün türkü gülleri
kanıyor yangınların ortasında
coşkun mızrapların kırılan sesi
incecik kalemlerin kahreden yazgısıyla
çekiyor Pir Sultan kendi ipini
Hüznü duyulur eylül sonlarının
izi sürüldükçe zamanın kıyılarda
söyleşirken ıssız teknelerle
ölü bir dalga
Görüntüler biriktiriyorum
toprağın yeşeren soluğundan
kimlik sorulmuyor yol boyunca
bu iyi
yanı başımda kaçak bir forsa
suyu çekilmiş kent denizindeki
O bildik Akdenizli sıcaklığı
renk renk düş yumağıyla
sarılıp sarmalanmıştı
başlamadan İstanbul’la konuşmaya
ne psikiyatri bilirdi
ne de suç gibi taşıdı cinselliğini
Kuş açsa da çınar ağaçları
güngörmüş Beyazıt Meydanı’nda
ne Süleymaniye’de Sinan’ın bakışları
ürperiyor karanlığın sağanağında
Bir anıdır usulca büyüttüğüm
dokunaklıysa akşamüstleri
ve hiç sırası değilken
eylülü iliştirip yakama
kuşanıp iyimserliğimi
uzun yolculuklar düşünürüm
Nevzat Üstün'ü Andıkça
Karanlık bulutlar büyüyüp gökyüzünde
yürüyor üstümüze üstümüze
alıcı kuşlar gibi
sindirip çocuk düşlerimizi
Kar örtüyor usulca
delik deşik kenti
giyiniyorum sis içinde
serçelerin, kedilerin evsizliğini
çıtırdıyor soba
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!