Bulsaydı gözleri sürgün gözlerimi
incecik dal gibi uçurum kıyısında
bir kapı aralanır uzak denizlere
kor ateşler içindeyken bile
sığınırdım delişmen sıcaklığına
Uzayan bir temmuzun kıyısında
güneş ve deniz arasında çıplak
ve darmadağın duygularla
kalabalığı boğan yalnızlığım
geçerken çocukluk anılarımdan
düşünüyorum
I
Öksüzdü kardeş rüzgârlarım
ürperen yaprağımda gün ışığı
kesilip biçilince hünerli ellerinizle
nasıl kanadığımı hatırlayın
Renkli boncuklar takıp günlerin yelesine
çıngırak sesleriyle dağda, bayırda
geçtiğim lâmelifleri
yatıştırıyor lâm’sız cim’siz tin
çelimsiz dizlerim kanasa da
ürkütmeden ardıç kuşlarını
Bir erik ağacı olsam ilkyazda
yaprak açmadan çiçeğe duran
ve dallarındaki zararlı böcekleri
küçücük kuşlar gagalayan
Ah duvarlar
taş, kepiç ve tuğla
Anadolu’da güneşe karşı
eriyince dağ eteklerindeki kar
yaşlıların çömelip yaslandığı
Gece
yorgun bir yarasanın kanatlarında geldi
saat yirmi dört - ay da doğmadı nedense
umut umut gülerken evlerin penceresi
güzeldi gözleri iki hançerdi yüreğimde
Gezerken şehri ikindi sularında
ansızın bir kuş ölüyor bulvarda
sızıyor acısı içime sızıyor kan
doğanın obur boşluğuna
iki bomba gibi düşüyor gözleri
“Sen geldin toprağın yüzü güldü ağbi”
Bulutsu bir dağılmaya benziyordu
gözleri düştüğünde esrik çöküntüme
otların korosunu sürükleyen peşinde
tansık desem değil
Saat sabahın altısıydı
su verdim sardunyalara
bir solucan kuşanırken son karanlığı
çoğaldım cömert zakkumlarla
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!