Taşırım hüznü
bir gül inceliğinde
göğsümde
yaralı kuşlar beslerim
ve bir bozkır akşamı kadar
sessiz ve mahzundur kalbim
Bir kentin albümünü açıyorum içimde
kitaplar yakılmasın diye silahlandığım
eski sokak adlarıyla yaşıtım
Bu resimleri çeken olmadı daha
- Ender Sarıyatı için-
O,
hep nemli bir ışıltıyla gözlerinde
hüznü ve umudu kuşanıp
gezdiği -iş yeri- kapılarında
Bir pazar şehri dolaştım
dizeler uçurarak gökyüzüne
insanlar en sevdikleri şarkılarıyla
geçtiler önümden
bir Ermeni en güzel gününü yaşıyordu
I
Beklerken tumturaklı hüzzam faslını
oyalanıyordu nihavent şarkılarca
terk edilmiş ıslığım
kendine muhalif aşklar panayırında
bitti derken yeraltı hazırlığım
Bir boşluktur yüreğim suskun
ve darmadağın duyguların koşuştuğu
öfkeyi hüznün boğduğu
yağmur kokan caddelerde
geçerken işçi kızlar
bir bakış olarak acıdan
Sen
sürekli bir düşü yaşıyorsun belki
kesik kesik uykularda
seyrederek sıkıntının bulanık resmini
hep aykırı evlerdeki renksiz duvarlarda
asılı olan
Onlar
Anadolu’da anasız bebeydiler
sallanırken umarsızlığın beşiğinde
gizli ağıtları ninni bildiler
hasretin ölülüğüne belene belene
büyüyüp yabanıl doğada bir giz gibi
Yüzüyorlar açlığın ırmağında
salkım söğütler gibi sessizce
dalları budanmış kimi zaman
geçerken yabanıl ormanda
ürpererek pusulardaki korkudan
iri iri açılan gözleri
Savatlı tırpanlar parıldıyordu
kuşluk vakti gerinirken gün
açmış bir zambağın üstündeki
su damlası gibi bekliyordum
Biraz süt tozu getirmişti
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!