Bir kelimesin lakin, üç harften ibaretsin,
Bir gönüle girer de, çıkışı bilemezsin.
Kördür gözlerin ama, hür gönülle yaşarsın,
Tasmasız, sahipsiz şu dünyada gezinirsin!
Dağılmışsın hücreler misali yeryüzüne;
Unuttum kendimi iki satır arasında
Yaşanmışlıkların aldanılış tarasında
Kemirir dururum kelimelerin iliğini
Yine sen, yine sen çıkabilir misin
....................................darasında
.............................acaba?
Sen hiç gitmeyecektin bu şehirden
Sensiz sokaklar bilmemeliydi sensizliği
Adım adım çıkarken bu merdivenden
Gelmemeliydi şuursuz düşler üste üste…
Ve sarı lambalar körertmemeliydi gözleri.
Sonbaharda seni düşünmek,
Ve seninle olmak ansızın…
Kuş kanadı özgürlüğünde,
Ilıman mevsimlere göçmek…
Rüzgara savrulan bir yürek,
İhaneti gördüm yüreğimde,
Hizayı şaşırmış bekliyordu.
Anlamadım saklı hangi imde,
Nalbant dışarda zevkliyordu.
Ezerken izleşti bedenimde,
Takatsizken takat topluyordu.
Sevdam,
yolu yüreğinde bir yolculuktur;
son durağı
................hep bilinen,
hava soğuk
Karanlığın ardına gizledim bir bir duygularımı,
Senden bir başkası fark edip asla hissetmesin diye..
Ve sonra alıp yerin dibine gömdüm alın terimle,
Her zaman emek ve bereket içinde büyüsün diye..
Peri masalı, gerçek değil geçen zaman.
Rüya şu an yaşadığımız; minik bir an...
Engin hayaller içinde sensin aranan.
Niceleri kurudu, niceleri kurban.
Serseri gönül yokluğunda bana kalan
Erişilmez kalende istersen silahlan;
Masamın üstünde duran boş içecek şişeleri
Söyleyin bana hangi kuyu dibinden doldurulup
Lezzetinize kattığınız acımsı, ekşi veya titrek
tatlarla taşındınız bilmediğiniz sargın yollardan
Ve geçerken oralardan sarılırken birbirinize
Bir incir ağacı sebep oldu
Ademin dünyaya inmesine
Ağladı, sızlandı ve hür oldu
Sokuldu Rabbinin hizmetine
Donandı her türlü ihtişamı;
Ahmet gerçekten mi? Sen artık yok musun? Paydos mu dedin bu dünyaya... Bak bunları ağlayarak yazıyorum umarım bu bir şakadır...