Aldanmak bize göre değil,
Aldatılan içinde.
Seveceksen ben gibi,
Sevmeyeceksen el gibi,
Çekip gideceksin bu düzenden.
Çekmez kahrını geceler,
Ey sevgilim,gözlerinde belirir en keskin iklim
Ve ruhuna çekilmiş yumuşak çok renkli kilim
Sırrını çözemez ve çaresiz kalır gölgende bilim
Çek kalemi rüzgarımdan,senden yazılsın sicilim
Sensiz, ciğerlerime süzülür içilen bütün sigara
Her gün, yeni bir umut getirir,
Ardında bıraktığı küllerin ardından.
Küllerinden bir anka kuşu dirilir;
Silinir, yenilenir, ve tekrar sevilir…
Su birikintisine düşer damlalar,
Arabesk duygular besliyorum sana karşı
Ve eşeliyorum ruhumun en üst katmanını
Sisli bir geceden kalma kutsal bir hediye
Sabahçı kahvesindeki o ikramından sonra
Bu şehrin geceleri, bir de şiirlerin heceleri
Tevellüt, yirmi bir temmuz bin dokuz yüz seksen dört,
Seksen dört doğumum da, gel de işin üstünü ört!
Kimi söylerken yaşım on dokuz, kimi der yirmi,
Lakin tektir doğum yılım; bin dokuz yüz seksen dört!
Öyle bir gece ki bu gece,
Tatsız, tuzsuz, neşesiz...
Su gibi akıp geçen vakitsiz,
Herşeyden ötesi biriciğim sensiz!
Tıpkı senden yoksun,
Diğer geceler gibi,
İlk görüştüğümüzde başlamıştı hayat
Sonra ise dünyalar hep bizim olmuştu
Birdenbire kayboldun ortalıktan bir gün
Söyle şimdi unutulduk mu, söyle yarim?
Hazinen kalbim, hayatın sözlerimdi
Geldin güzel bir zarfla,
Uçarak geldim sana.
Bilmezdim böyle fena,
Yalansın, yalan dünya.
Gözleri açtım ama,
Bırak gitsin diyorum elindeki kalemi,
Anlamıyor yüreğim, sanki bana ait değil!
Dudaklar zalim, gözler gafil, yürek asi,
Elleri yüreğimin, mahkum seni yazmaya.
Bir gece ansızın geleceğim,
Elimde bir sır küpü ile..
Kötüleri birbir dereceğim,
Sonra doğa sesini dinle..
Sen izle yavrucuğum,sen izle,
Ahmet gerçekten mi? Sen artık yok musun? Paydos mu dedin bu dünyaya... Bak bunları ağlayarak yazıyorum umarım bu bir şakadır...