Nicedir,
bir garip diyardır.
bölünür uykularım
direnir arzularıum bana
yırtarım benliğimi
insanları düşünürüm
- insanlarımı -
bir akşam üstüdür bu kentte
yalnızlık
sen bilemezsin
nazlı bir gül dalıdır
kırılır yokluğunda
ve her akşam üstü bu kente
bir hüzün çöker
ben çıkarım sokaklara, acılarımı yıkar
insanları düşünürüm.
bu şehir
bu sokaklar
bu insanlar...
hüzne bulanmış yürek çarpıntıları
ey gecenin anahtarını elinde tutanlar
bu şehir kanatır sevdamızı.
II.
Bir duygu sağanağı başlar içimde
hani gee inceden çöker
ay ufukta belirir
yıldızları saymaya başlarsın
belki korkarsında
dağları özlersin, toprağı...
ağlamaklı olur gözlerin geçersin
bu şehir
bu sokaklar
bu insanlar...
bu zamansız kanayan yara
ve yalnızlık...
III.
Bu şehrin sokakları
bilsen nasıl ıssız, nasıl soğuk
anlatamam...
üşürüm, susarım, yürürüm...
insanları düşünürüm.
o büyük yokoluşları,
ertelenmiş hayallerin tutsaklığını.
bir de seni düşünürüm akşamüstleri
uzak ve adsız bir türkü düşer dilime
o dünyadaki herşeyin en güzeline layık insanlar
hep bu türküdedir.
bu şehir
bu sokaklar
bu adsız türkü...
ve sensizlik bu şehrin sokaklarında sürgün
ömmrümü vurur...
IV.
Seni düşünürüm akşamüstleri
hüznüm, ay ışığı yüzlü bir işçi
güz yağmurlarında solmuş
takvim sayfaları arasında
yıpratılmış, yorgun bir ömrün
peneresinden bakar dünyaya...
bu şehrin duvarları
ihanet tadında, çiziksiz...
oysa ki duvarlardır tek tanığı
yaşanmış tüm acıların.
anlıyor musun?
yeri yok bu şehirde aşkın
özlüyorum seni...
V.
Seni düşünürüm akşamüstleri
seni, ömrümün yitik mabedi.
minik bir serçenin
kanat çırparkenki sevinini
ve bir ceylanın
vurulmuş yavrusunu ararkenki tedirginliğini
yaşıyorum seni düşününce
böyle zamanlarda
yağmur yağsın isterim hep
yıkar diye belki
bu şehrin kirli sokaklarını
sonra derim insanlara dalsam
tanışsak, sarılsak, konuşsak
en çokta sevgiden söz etsek
seni anlatsam onlara
oysa yağmur mudur ki
ömrümün hazanında
pencereme vuran bu hüzün
ya bu şehir, bu sokaklar...
VI.
Her gün onca insan
gelip geçiyor
bu intihar süslü şehirden
ona insan, onca yürek.
özlemlerini giyiniyor
ve hiç bitmeyecekmiş gibi
sızlayan acılarını örtüyorlar.
kimi kayıp düşlerini aramakta
kimi ağıt yakıp çocukluğunu
gelip geçiyorlar
bilse de söylemiyor hiçbiri
yüreklerindeki o sonsuz kayıplığın aısını.
yitirilmiş insancıl arzularını
gelip geçiyorlar.
bense en çok onlara haykırıyorum sevdamı
en çok onları düşlüyorum
adsız türkümü çığırıp geçiyorum.
sonra herkes
kendi ömrünün taş duvarlarında
yalnızlığı yazıyor
y(anıyor)
azalıyor...
VII.
Ben çouksu özlemlerimi sırtlanıp
yüzünü arıyorum sokaklarda
yağmurun ıslak hüzünlere saldığı
her köşe başında
tarifsiz bir acıyla
ve yurtsuz bir hasretle
her damlasına sorarak yağmurun
öyle sınırsıza, çılgınca
yüzünü arıyorum...
bizi ayrı yönlere savuran nankör zamanı
paslı tel örgülerin
yalnızlığına terkederek
yarım yaşanmış her mutluluğun
kederli bakışlara dönüştüğü
dost sofralarında
yüzünü aradım...
bir kibrit alevi gibi kırpışan yüreğimi
yaslayıp umudun dağlarına
bir ihtilal gibi acımasızca
yırtıp gecenin rahmini
yeni umutlara yol alan bir gemi gibi
demir aldım acılardan...
ey zorlu sevda ve tarih hazırlan
kavgamız daha yeni başlıyor...
VIIII.
Seni düşünürüm akşam üstleri
gecenin bağrını delen
yiğit bir türkü olur yüreğim
ne bu şehir ne de bu sokaklar susturamaz
ve bir gün sevgili bir gün mutlaka
puslu bir sonbahar sabahı belki
belki de sızısı içimizde saklı
bir bahar akşamı
babam neğşan'ına türkü yakar
Eskişehir yıkılır
biz döneriz
buluşur bir kavşakta
adsız türkümüzü söyler
insanları seyrederiz.
ve biz sevgili
insanları sevdamızda büyütürüz...
Kayıt Tarihi : 17.11.2001 20:18:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!