Ben seni
Yandığı yerden sevdim,
Dili yasaklanmış bir ninniden,
Dudakları mühürlü bir anadan öğrendim sevmeyi...
Sen türküye ağlarken ben
Sustukça kuruyan bir tohumdum içimde.
Öyle çok vurdular ki duvarlara sesimizi,
Şimdi yankımız bile yorgun.
Ama hâlâ varız —
Balkonlardan sarkan beyaz çarşaflar gibi,
Teslim değil,
Umudun örtüsüyüz hâlâ...
Yıkılmış bir istasyon gibiyim,
Son tren gitmiş,
Ama raylar hâlâ sıcak,
Ve ben hâlâ bekliyorum
Bir el dokunsun,
Bir “anladım” geçsin gözünden.
Bilirsin, bazı yaralar dile gelmez,
Bazı acılar susarak büyür.
Çünkü kelimeler ihanet eder bazen,
Sustum,
Sustum ama unutmadım...
Unutanlardan olmadım hiç,
Unutanların yanında da durmadım.
Ey aşk,
Ey halk,
Ey toprak,
Ey darağacında sallanan şiir!
Ey gözleri yol bilmiş kadın,
Ben seni sevdim,
Hem de en yoksul halinle,
Çatal kaşıktan önce seni koydum soframa,
İlk lokmayı sana ayırdım.
Ne zaman ki bir çocuk
Betonun altında kalmış bir karıncayı kurtarsa,
İşte o zaman
İnancım yeniden kök salar
Ve ben yeniden insan olurum belki!
Bazı aşklar vardır,
Yoksulluk gibi...
Göğsüne çöker,
Alışırsın.
Bazı özlemler vardır,
Zincir gibi...
Boynuna vurulur,
Ses çıkarmazsın.
Bazı şehirler vardır,
Adını anınca
İçinden bir kuş uçar,
Kanadında sürgün kokusu,
Sakladığın dert gibi...
Ben işte o şehirde
Bir sokak lambasıyım şimdi,
Kime yandığım belli değil!
Ve sen ey yüzü dağ gibi çizilmiş zaman,
Gel, otur yanıma,
Biraz dertleşelim...
Çünkü benim anlatacak çok acım var,
Senin dinleyecek hiç kimsen kalmamışken.
Kayıt Tarihi : 28.5.2025 02:46:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!