Zerya!
Bu firâk bu hasret ;
Upuzun sırat , yüreğim için bildiğin kıyâmet!
Musallaya konulmadan naaşım;
Aşkının vuslatı,
Ömrüme Yegâne Asr-ı Saadet .
Rivayete göre çok yıl oldu gidişin.
Solu(ğu)ma bıraktın ;
etinden kopan tırnak gibi kahır karası , ciğerime ziftlenmiş ayrılığı .
İçtim; baldıran zehrini içtim.
Dinmedi acısı Zerya !
Kesilmedi içimde ç’ağlayan sensizliğin ağrısı. 
Oysa çölün ortasında, 
Yanyana iki uçurum çiçeği olacaktık seninle.
Kırılırken gövdem susuzluktan!
Nazenin ellerinden;
Bir yaprak edasında düşecektim
Döş bahçene. 
Parmak uçlarımızdan kirpiklerimize dek;
Damla damla ,
Sahra’yı biz yakacaktık sevdaya susamışlığımızla.
Harlanan ağız dolusu hasretim ile; 
Gözlerinde ki gökkuşağını içecektim bakışlarımla.
Şimdi ; dağ gibi hasretini taşıyorum  sırtımda!
Dön Zerya!
Savur sedef ellerini göğün maviliğine.
Nar gözlerinin yangını değsin ; sam gecelerime.
Bulut bulut yağ Zerya!
Dökülsün ayrılığın paslı kiri yerin yedi kat dibine . 
Kekik kokusu sürdüm bizim dağların rüzgarından saçlarıma .
Dokun Zeryam ,
Kuşların kanatları ile hüzmeli yaralarıma.
Körpe zaman  kan doğrar iken anılara;
Lâl, kavi bir firâk zuhur eder dimağımda.
İçimde mahzun bir kaygı.
Nemli bir duvar dibinde ;
Vefâ’yı Aşkı örüyorum belleğime.
Kötürüm bir avuntunun gölgesi yıkılır iken  silüetime;
Seni hatırladım ve gülümsedim,
kurşun soğuğu öksüz yüzümle çaresiz ahvalime.
Biliyorum Zerya !
Toprağın koynunda çürüyen tomurcuk, artık güle dönüşmez.
Yüzünün kıvrımlarından düşen muhtelif çiçekler ; 
Göğsümde ki çorak,
aşk toprağını gayrı yurt eylemez. 
Kasıklarımdan  gözbebeklerime,
Peyda peyda alazdır;
Kör  bir uçurumdur ayrılık.
D’üşüyorum ; bana bari eski yalnızlığımı geri ver.
Ağzımda ki  kuş sesleri;
Galat haykırışları yüksünmeden.
Onca düşmelerin ve inlemelerin g’izinde;
Gel Zerya gel !.
Sınama nasırlı nefesimi sensizlik ile,
Sana tutulmuş  inancım ve yorgunluğum aşkına !
Mükafatlandır beni,
ab-ı hayat;
Itır kokulu ölümsüz dudaklarınla.
Öpmeye kıyamadığım düşlerden ; 
geriye bıraktığın katıksız yalnızlıktır.
Yara bere,  iki dudağın arasında kalmış galiz; 
küflü tütün sarısıdır ömür , keşmekeş ve beyhude .
Kehribar sarısı avuçlarımın çizgilerine;
dilimde tütsülediğim çığlıkları bırakıyorum, dua niyetine . 
Kuşandığım sabr timsali ;
Yusuf-i gömlek ,
Hasretini kefenler iken biçare.
Bütün Menziller ölüme çıkarken ;
Belki dönersin Zerya .!
Alırsın kederleri içimden Şiirlerle.
Kim bilir ; kıran vurmuş umutlarımdan habersiz , 
Bir bahar sabahı gelirsin.
sararsın senden k’alma yürek 
yaralarımı ;
merhametinden akan terinle..
Kayıt Tarihi : 24.5.2020 14:47:00
 
 
 
 
 Şiiri Değerlendir
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
 
 



Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!