Bir düş gördüm Salıncak kurmuştum dar ağacına
Ayrılık tonunda sallanan
Bir düş gördüm Sensizlik varacak amacına
Mavi gök yüzünün altında
Bir gece yarısı ansız uyandım sensizliğe açtım odanın penceresini yaktım bir sigara daldım gök yüzünde ki yıldızlara
Düştün aklıma düşündüm
Sen mi daha uzaksin benden
Yoksa gökte ki yıldızlar mı diye
Öyle doluyum ki sana, öyle seviyorum; öyle yarım, öyle çaresizim ki sensiz; inan ne diyeceğimi bile bilmiyorum.
Ve bir gün sana, uzun lafın kısası “artık seni sevmiyorum” diyebilmek istiyorum.
Biliyorum bir gün çıkıp geleceksin elini ayağını kestim dediğin bu şehire bu çorak yüreğimden gittiğin ilk gün gibi olmayacak döndüğün o gün biliyorum bir gün geleceksin gittiğin o uzaklardan üstün başın dağınık bir bir şekilde ve boynu bükük eğip başını geleceksin gittiğin gibi hoyratlı olmayacak gelişin yüreğin acılarla yüklü Döneceksin bitkin yorgun çaresiz ve kimsesiz tanımayacak bu şehir seni omuzlarında birikecek bedualarım günahların ve bunca haksızlığın bedelleri birikecek omuzlarında ve isyan çığlıkları başlayacak yüreğimi öldürdüğün bu şehire döndüğün de avaz avaz bağıracaksın göz yaşları içinde süzülüp yanaklarından toprağa düşecek göz yaşların belki ilk defa ağlayan sahte gözlerin olmayacak ve sahte göz yaşların değil yüreğin olacak o an yüreğin yanacak ve anlayacaksın kabullenecek olmayan o Vicdanın bütün gerçekleri çırılçıplak bir şekilde nefret edeceksin kendinden yaptıklarından ve bütün haksızlıklarından pişmanım diyeceksin biliyorum kimse inanmayacak sana ölürcesine parlayacaksın kendini nefes kesen yürek ağrıları başlayacak yaşamak ağır gelecek biliyorum o kadar ahim var lan üzerinde ölüyorum diyeceksin o gün ve bir adım daha atacak takadin kalmayacak düşeceksin beni düşürdüğün yerde dizlerinin üstüne ve açıp ellerini yalvaracaksın allaha ama o kadar acımasız davrandın ki o kadar merhametsiz gittin ki tövbe haşa ama allah bile duymayacak lan feryadını
Bir şiir yazıyorum bu gün başlayıp yarın devam eden Bir şiir yazıyorum öteki günlere sığmayacak olan bir şiir yazıyorum mısralarında sana ağlayan inciten incilen ve sızlatan kırık cümlelerle bir şiir yazıyorum bütün Ayrılıkların boynuna kolye olan utanan ve utandıran bir şiir yazıyorum uzun mu uzun senin benim ömrümden bir şiir yazıyorum ikimizden geriye kalan ne yalan var ne dolan ne sana ne bana benzeyen ne yaralı ne yarım kalan bir şiir yazıyorum derin mi derin kederli mi kederli yıkık dökük virane tıpkı senden sonra bana benzeyen bir şiir yazıyorum ölümlü benim sana öldüğüm gibi bir şiir yazıyorum yüreksiz bencil tıpkı sana benzeyen bu gün var olan yarını meçhul olanlar gibi bir şiir yazıyorum hani sen tamamla beni şiirinde dedin ya ben seni tamamlayamam sen bütün şiirlerim de yarım yüreğim de yaram oldun paramparça olduk tamamlayamam seni hiç bir şiir de ve anlatamam hiç bir dilde seni bir şiir yazıyorum yüreğim de hakkı rahmetine bir şiir yazıyorum sana benzeyen ama içinde hiç sen olmayan
Merak etme anne bu ayrılık Beni tanır Ne ben ne o utanır
Gidecek yeri yokmuş gibi
Dönüp dolaşır yine bende kalır
Bu sondu seni ölürcesine sevdiğim bu sondu sana yüreğimin avuç açıp gitme diye yalvardığı gittin bir annenin evladını terk edişi gibi acıydı gidişin gitme dediğim milyon kelime doldu dilimle yüreğimin arasında sesizce çığ gibi biriken sen adım adım uzaklaşırken ben her adımda nefessiz kaldım gitme işte ölürüm yaşayamam duy yüreğimin çaresizligini ne olur gitme koca bir dünya var ikimize yeter gitme bu koz koca dünyayı bana mezar etme bırakma beni böyle burda bu acımasız akşam üstü karanlık çökmüş kimsesiz sokakta ve gittin çöküp dizlerimin üstüne bütün çaresizligim sana armağan ederken ağlamaklı olan gözlerim ile kaldırdım başımı semaya aslında sen herseyi biliyorsun allahım sana emanet değil sana havale ettim bu merhametsizce giden kulunu ben merhamet Diledim o merhametsizce ardına bile bakmadan gitti öyle sere serpe kaldım sokak ortasında üzerimden bir kamyon geçti sanki beni param parça etti gidişin ve ağır oldu ahıt oldu dilimde ardından son kez baktım yerden kalkmayan başımı zor bela kaldırarak buruk ve ağlamaklı bir ses tonuyla nefesim kesilene kadar bağırdım ne olur gitme dön tut olmaz olası şu yemeğinden ve gittin kala kaldım elimde bir adet resmin ile gidişin beynime vurdu akşam üstü soğutu hava saatler öylece durdu zaman geçmek nedir bilmedi ve bu gidiş bende bitmedi tanımadığım insanlar birikti etrafınımda herkes birseyler diyordu kimseyi anlamıyordum ölen Ben miydim yoksa sen mi kalabalık bana bense sana son kez üzülüyordum neyin var diyenlere içimde biri öldü diyorum el atın ne olur kaldıralım bu cenazeyi o bıraktı beni kocaman bir sokağın ortasında ben bırakmıyorum onu ağladım yine tutamadım sözümü yine utanmadım senin için ağladım ama sondu bu son göz yaşlarım son bir kez daha ağladım sana son bir damla kurudu yüreğim de daldım eski anılara yaktıkça yaktım yüreğimi ne kadar göz yaşım varsa kuruyana kadar ağladım kaç milyon hücrem varsa beynimle yüreğimin arasında seni düşünen hepsini yaktım ve sondu resimlerini seyir edişim ve sondu senin için üzülüşüm ve sondu bu seni içimde öldürüşüm..
Bir gün bu şehir de yapa yalnız kalacaksın ve her gün benim gibi ağlayacaksın o zaman bu şehir sormaz mı sana seni adam gibi sevdi şimdi neden ağlıyorsun diye
Büyüme çocuk
Bu dünya bizim değil kötülerin dünyası iyi yürekli olanlar birer birer gitti zaten dışarda koca bir dünya acımasızlık boyunun on katı ve bu acımasızlık yılmaz artık Dinmez çocuk çünkü yok artık güneyi bölünmüş denizi yitirilmiş direniş çığlıkları o güzel şarkıları söyleyen sağlam bir kayası yok sesini sesime yankılamasını sağlayan bu dünyada artık yaşamak zor çayanlar dar ağacında çiyanlar ön safada ve yüreği temiz yusuf yok artık Aslanı çakala yem eden acımasız bir dünya var artık kimse görmez ama bütün son baharlar bu güzel insanların Hasretiyle sararıp solar onların göz yaşıdır dolup taşan ırmaklar varıp Sahra çöllerinde secde edip kuruyan bunca damlalar onların uğruna bir ölüp bin dirilen pir sultan Abdal diyarı diriyi ölü eyledi umut yok çocuk büyüme artık bu dünya bizim değil kötülerin dünyası yüzünü güldüren iyi niyetli kemal amcalar çoktan gitti çocuk renga renk misketlerini kırdılar balonlar yerine bombalar patlıyor büyüme çocuk zaten ölürsün bu acımasız dünyada
Avuçlarım öyle boş ki ve öyle çaresiz ki
Vazgeçmek haddim değil hakkım ve sığınıyorum sancıyla küçücük yüreğime
Savrulmuşken yüreğimin dümeni sensizliğin ummanlarına
Bir parça mavilik uğruna ve
Birazda umut uğruna
Savurdum kendimi saçlarının arasında esen rüzgarla ve öyle vazgeçtim ki yaşamaktan ve senden
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!