Kış mevsimi, ağaçların hışıltılı kapı gıcırtısı, rüzgarlar düğünü, sanki dışarıda öyle şiddetli. Uğultulu davul çalıyor. Gecenin karanlığı güneşi örtmüş, yanlız gökte yıldız ve ay görünüyor. Caddeler sakin. O kadar iştihamlı değil. Ayık olmayan kafalar dört arkadaş için. Karar verirler bir banka soymaya, Ayık olmayan kafayla gecenin karanlığında… Küçük bir kasaba nahiyesi, zengin olan, çalışan işçisinde parası az olan, dört bir tarafı dağlarla kaplı, sıra sıra uzunca uzanan dorukları, kurdun kuşun yuvası, karacaların kaya keçilerinin tırmandığı dağlar burası, kışı zorlu yazı ayazlı olur.
Kasabanın dağ etekleri erir, üst doruklar erimez. Çam ağaçları burcu burcu kokar.
Kokusu dağları aşar kasabaya kadar gelir, kilometrelerce uzaktan esen yel getirir
Kasabaya kokuyu…
İkisi gözcülük eder. Biri kapıda bekler, diğeri kapıyı açmak için zorlar ve kapıyı açar. Alarmı keser zorlanmadan. Polis karakolu iki sokak ileridedir. İçeri giren biraz içerde dolanır, etrafı süzer, kasaya koşar. Miktarını bilmediği parayı çuvala doldurur ve dışarı çıkar. Koşarak arabaya doğru. Bu sırada devriye gezen nöbetçiler kaçan adamı görürler. Banka kapısına gelirler. Bankanın soyulduğunu anlarlar ve düdük çalarlar.Düdük seslerini duyan polis harekete geçer. Yollar kaygandır i süratli sürülmez karlar ince ince yağmaktadır. Polisler banka önüne gelirler, Bekçiden olayı öğrenirler.
Yer altında su madeni
Ama bir gören yok bunu
Hazineyi boşalttılar
Haraç mezat satıp onu
Yılardır aktı boş yere
Teki diyar etmiş gurbet ellere
Yıkılmış virane olmuş kozaklım
Üç beş yaşlı dulu yetimi kalmış
Yıkılmış virane olmuş kozaklım
Hasretim yıllardır soğuk suyuna
İmranlı’yım dostça geldim
Köyüme aşığım dedim
Bağında üzümler yedim
Köyüme aşığım dedim
Başkadır toprağı taşı
Temhirinin tepesine çıkınca
Balıklıya doğru şöyle bakınca
Büyük kelden güzel seyri akınca
Küçük kelde balıkları görmeli
Eşek kayasında korucu bektir
Ne meraklı halkımız var
Kitaptan şiirden uzak
Olur olmaz her şeye zar
Kitaptan şiirden uzak
Her zaman kaçar kolaya
Geriye dönmez ki o yiğit halkım
Yollarına mayın döşense bile
Ölmeye geldik der: dönmeye değil
Niksar, Kızıldere yaşansa bile
Toprağın bereketli hey! Anadolu
Çiçekler actı kırlarımızda
Koklayacağım sevdasına
Yaz yağmuru yağsın gülüm
Acsın çiçekler kurumadan
Bizim köy de yayla başka
Kızıl ırmak gelir aşka
Basma evin ocağına
Yanarsın kızgın ataşta
Az kaldı yeşerir ova
Memleketimin ırmağı
Nazlı akar Kızılırmak
Yıllarca durmadan aharı
Nazlı akar Kızılırmak
Gece gündüz ağlayanım
KIRBAÇLAMAK DÜNYAYI
İlk bakışta Yusuf Ter’in öyküsü bildik bir serüveni anlatıyor gibi; ücralardaki “bizim köy”lerden birinde doğmuş Ter, yoksulluk ailesiyle birlikte onu yaban ellere savurmuş, hasret, baskı, yoksulluk, çileler üstüne çile O’nu Düş ülkesinin ezgilerine vurmuş, oradan da duygul ...
DOST YUSUF
“Güzel insan Yusuf Ter’e”
Yıllardır hep doğru yazdığım için
Nedendir hep beni suçlarlar Yusuf
Düzenin hilesin sezdiğim için
İdama bizlerden başlarlar Yusuf
Şöyle düşünürüm olan çok acı
Tilkiye vermişler krallık tacı
Bu düzende meyve veren ağacı
DOSTUM YUSUF TER
1970 de Kozanlı’ nın, İmranlı Köyünde Dünyaya gelen Yusuf Ter, küçük yaşta babasının işi gereği İsviçre’nin Basel kentine gider. Bu göç esnasında eğitimini de İlkokul dördüncü sınıfta bırakır bir daha okula devam etmez. Fakat, İlkokulu bile bitiremeyen Yusuf Ter, boş durmaz, ...