cânâ
içli figanlar sindi gittin de, mâverâma
parçalar yüreğimi elemin toynakları
hiç bir merhem kâr etmez köz olduğun yarama
örseler seni diye sitemin sağnakları
Dolunay doğar gibi leylin şafaklarına
Ve yağmur yağar gibi çölün dudaklarına
Sen de öyle süzüldün insanlığın bahtına
Sen ruhlara incelik, dillere letafetsin
Yüreğimizde özlem, ruhumuzda hasretsin
ey firak!
şafak senin, gün senin,
mevsimler senindir artık;
yaktın vuslat bahçemi
kor gibi nefesinle.
kırıktır kanadı umutlarımın,
Bir ışık huzmesini andıran gülüşünle
Bahtıma yıldız gibi
Doğduğun an halimi
Anlatayım da
Dinle;
Yine özlem ırmağım isyanda
Kıyılarına yaklaşmak bile yetiyor
Kapıp alıyor kucağına
Ve kanımı kaynatan şeyler fısıldıyor kulağıma…
Seninle birlikte eskitmek ayaklarımı
İnleyen bir nağmeyim, nidâ’sı tek sen sin yâr.
Hasretten dîvâneyim, sıla’sı tek sen sin yâr.
Nar çiçeği gibisin; kaynatırsın kanımı
Akla ziyân dilbersin, ey ceylan bakışlı yâr,
Ziynetisin rûhumun, gönlümün heyecânı
Gömüldüm suskunluğa kendimi dinleyerek
Gördüm ki dağlar çöker içimde heyelandan
Kurur tüm ırmaklarım derinden inleyerek
An’lar la avunurum akıp giden zamandan.
Yitiğim “sıla” denen o efsunlu menzilden
önce yıldızlarımızı topladılar
göğümüzden bir bir,
surat astılar hilalimize,
sonra sıvamaya çalıştılar güneşimizi
balçıklarıyla,
kara bir ihanetti arzuları,
Bitkin düşer adım, yollar sa yorgun,
Uysallaşır gönül, halsiz ve durgun,
Kanat çırpmaz yürek; hayata dargın,
Mevt’in mesajını aldığı zaman.
Aşk’a hazan düşer, firak’a bahar,
kıyılarına vuran can olmayı isterdim
yorgun dalgalar gibi dinlenmek kucağında,
kan kaynatan öykünü kollarında keşfetmek
ve rüyalar demlemek mehtabın ocağında,
yakamoz aynasında gözlerini seyredip
serinlemek isterdim sîne’yin sıcağında
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!